Atraksiyon değil, daha fazla sömürü!
Kapitalist üretim ilişkileri mevcut gerçekliğin tam ters görüntüsünü yansıtır bize. Görünüş ile gerçek arasındaki bağ gizlenmiştir. Burjuvazi ise kendi ihtiyaç ve çıkarlarının gereklerine göre, en başta da sömürüyü gizlemek üzere ortaya attığı kelime ve kavramlarla bu bağı sürekli kopartmaya çalışır. Söz konusu kavramlar işçi sınıfının ve ezilenlerin zihinsel dünyalarını esir alma işlevi görür. Türkiye burjuvazisinin, ister İslamcı ister Batıcı kanadı olsun, bu konuda ne kadar yaratıcı olduğu tartışılır olsa da, ortak saiklerden beslendiğine şüphe yoktur.
Son dönemde yerli ve yabancı basın yayın organlarında Türkiye ekonomisine övgüler düzülürken dolaşıma yaygın olarak sokulan kelime ve kavramlardan bazıları işçi sınıfının bağımsız politik çizgisini koruyabilmesi bakımından ilgiyi hak ediyor. İlk örneğimiz başta TÜSİAD olmak üzere yerli ve yabancı sermaye çevrelerinin diline pelesenk olan sürdürülebilir büyüme kavramı. Dünya ekonomisinin krizi karşısında örnek ülke Türkiye’nin ekonomik gidişatını tasvir etmek için son dönemde sıkça kullanılan bu kavram “kentsel dönüşüm” alanında da kendine yer edinmiş olsa gerek. Emek Sineması’nı yıkma, yerine mağaza yapma projesinin sahibi inşaat şirketinin patronu “burayı sürdürülebilir bir hâle getirmemiz lazım” demiş.
İkinci örneğimiz kamulaştırma kavramı. Geçenlerde İçişleri Bakanı, “yasadışı eylemlerde kamu malına zarar verenlere dava açılacak.” diye buyurmuş. Kamu malı üzerinde o kadar hassasiyeti (!) olan aynı AKP hükümeti, aslında halka ait olan kamu arazilerini enerji yatırımları için sermayeye daha kolay peşkeş çekmek amacıyla çıkardığı “yasal” düzenlemenin adını ise acele kamulaştırma koymuş.
Şu olgunun altını sürekli çizmek gerekiyor: Son yıllarda Türkiye kapitalizminin yüksek büyüme hızlarıyla nitelenen gelişiminin altında AKP hükümetinin şu ya da bu politikasının başarısı değil, dünya kapitalizminin özgül koşullarını bir kenara bırakacak olursak, Türkiye işçi sınıfı üzerinde 2001 krizi sonrası tesis edilen artan sömürü ortamını devam ettirebilmiş olması yatıyor. Bu artan sömürü temelde birbiriyle bağlantılı iki kanaldan gerçekleşiyor. Bu iki kanaldan biri özellikle AKP döneminde hız kazanan özelleştirmeler sayesinde yeni kâr alanlarının sermayeye sunulması. AKP döneminde yapılan özelleştirmelerin 24 yıllık uygulamalar içindeki payı yüzde 80’e yakın! Türk burjuvazisinin bu konuda ne kadar “iştahlı” ve “girişimci” olduğuna çarpıcı bir örnek olarak Akfen Holding’in patronu Hamdi Akın’a kulak verelim. Röportaj yapan gazeteci ona girişimcilik hakkında soruyor: “Sizin ilham kaynaklarınız neler peki?” Cevap: “Özelleştirme İdaresi’nin bir atraksiyonu, Ulaştırma Bakanlığı’nın atraktif bir düşüncesi… Bunların hepsi bize ilham verebilir ve yönümüz değişebilir.” Atraksiyon Frenkçe bir kelime. Gazinolarda, varyete ve revülerde müşterileri, seyircileri oyalamak için yapılan ilgi çekici gösteriler anlamına geliyor. Atraktif ise bu kelimenin sıfatı. Cazip demek. İşte girişimcilik, yaratıcılık, risk alma diye buna denir!
Diğeri ise hem mevcut hem de özelleştirmelerle yeni ortaya çıkan kâr alanlarında esnek, eğreti çalışma koşullarının giderek yaygınlaştırılması. Durumun vahametini birkaç rakamla özetleyelim: Kayıtdışı istihdamın toplam istihdam içindeki payı yüzde 50, toplam çalışanlar içinde asgari ücretten çalışanların oranı yüzde 50, krizdeki Yunanistan’da bile asgari ücret Türkiye’dekinden fazla. Ne verimlilik ne de ekonomik büyüme asgari ücrete yıllardır yansıtılıyor. 2005-2010 yılları arasında, krize rağmen, çalışan kişi başına verimlilik yüzde 14, ekonomik büyüme ise yüzde 26 oranında artarken, asgari ücret reel olarak yüzde 4 oranında artmıştır. Türkiye çalışma saatleri bakımından uluslararası ölçekte ilk sıralarda, ölümlü iş kazalarında ise Avrupa birincisi konumundadır. İşte size “sürdürülebilir” büyüyen bir ülke örneği. Burjuvazinin kendi ihtiyaçları doğrultusunda dolaşıma soktuğu yukarıda değindiğimiz kavramlar, işçi sınıfının penceresinden yerli yerine oturtulduğunda, hem günümüz Türkiye’sinin gerçekliğini anlamak hem de onu değiştirebilmek bakımından önemli ipuçlarını bize veriyor: Burjuvalara atraktif sömürü imkânlarının sürdürülebilirliği için değil, işçi sınıfı ve ezilenler için acele kamulaştırma!