Arap devriminin ve Kürt halkının yanında, emperyalizmin ve Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin karşısında olalım!
1. Suriye’de beş aydır sürmekte olan kitlesel ayaklanma, Beşar Esad’ın çevresinde kenetlenmiş olan yağmacı kapitalist sınıfa karşı büyük halk kitlelerinin ve ezilen Kürt halkının ekonomik ve politik nedenlerle isyanıdır. Bu niteliğiyle Suriye ayaklanması, bu yılın başında Tunus ve Mısır’da iki diktatörün devrilmesi ile sonuçlanan Arap devriminin izinde yürüyen bir harekettir. Her büyük toplumsal çalkantıda var olan karmaşık boyutlar bu belirleyici gerçeği ortadan kaldıramaz. Suriye ayaklanması, devam etmekte olan Yemen ve Bahreyn olaylarına göre çok daha arı anlamda bir devrim karakteri taşımaktadır. Devrimci İşçi Partisi, başta Arap proletaryası ve yoksul köylüleri olmak üzere bütün mülksüzlerin ve yoksulların hâkim sınıf rejimlerine karşı verdiği büyük mücadelenin ürünü olan Arap devrimini desteklediği gibi, Türkiye’nin kapı komşusu olan Suriye devrimini de selamlar ve destekler.
2. Beşar Esad ve Baas rejiminin, ayaklanmanın dış ajanların ve teröristlerin işi olduğu yolundaki iddiaları gülünecek yalanlardır. Bütün somut olgular, Suriye halkının kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla çocuğuyla, göğsünü siper ederek ekmek ve demokrasi mücadelesi verdiğini gösteriyor. Esad rejimi, son yıllarda AKP hükümetinin aracı olduğu bir süreç içinde emperyalizme ve İsrail’e adım adım yaklaşmıştır. Emperyalistlerin ve Siyonistlerin, bırakalım Esad’ı yıkmak için ülkeye ajanlar yollamasını, halk kitlelerinin ayaklanmasına karşı tam beş aydır Esad’a kredi açmış olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Libya’ya askeri taarruz için bir ay bile beklemeyen emperyalistler, ancak şimdi, beş ay ve 1700 ölü sonra, Esad’ın gitmesinden söz etmeye başlamıştır. Bunun nedeni de Suriye halkının acıları değil, Esad’ın hunharca katliamları karşısında susmalarının Libya politikalarıyla tam bir tezat oluşturarak bütün Arap dünyasında kitleleri yabancılaştırması ve ayrıca Suriye içinde İslamcılığın en radikal kanadının (Selefilerin) eline oynaması ihtimalidir. Suriye’de erkenden bir emperyalist askeri müdahale bekleyenler Libya’yı anlayamayanlardı. Libya’ya taarruzun amacı, Mısır ve Tunus devrimlerinin arasına bir kama sokmak, bu iki ülkede devrim yükseldiği takdirde emperyalist müdahale için bir üs elde etmekti. Suriye’de böyle bir üsse ihtiyaç yoktur, çünkü komşusu Irak hâlâ ABD işgali altındadır. Devrimci İşçi Partisi, en baştan emperyalizmin Esad’a Kaddafi’den farklı davranacağını belirtmiştir. Nitekim olan da budur.
3. Bugün dahi emperyalizm Suriye’ye kendisi askeri müdahale hazırlığı yapmak yerine Türkiye’yi taşeron olarak kullanmayı tercih ediyor. Onu “kadiri mutlak” görmek ve göstermek isteyenlere inat, emperyalizmin kendisi sarsıntı üzerine sarsıntı yaşıyor. ABD Usame bin Ladin’i yargısız infazla katletmiş olabilir, ama 11 Eylül’ün 10. yılı yaklaşırken El Kaide’nin birçok yerde faaliyetlerini hâlâ engelleyemiyor. Afganistan’da Taliban’dan sürekli dayak yiyor. Irak’ta kurduğu rejim dikiş tutmuyor, İran o ülkede ABD’den daha güçlü hale geldi! Obama, 2011’de Irak’tan birlikleri çekme vaadine rağmen şimdi oradan çekilmemek için Iraklılara baskı üzerine baskı yapıyor. Bu durumda arkasında İran, Hizbullah ve Hamas gibi müttefikleri olan bir Suriye’ye bulaşması çok akıl kârı olmazdı. Bunun yanı sıra, dünya kapitalizminin içine girdiği büyük depresyon emperyalist devletleri mali bakımdan kansız bıraktı. Bu yüzden emperyalizm, Suriye işleri için Tayyip Erdoğan’ı savaş bakanı olarak atamış bulunuyor.
4. İşte emperyalizmin tam Ortadoğu’da ve Arap dünyasında askeri bakımdan sıfırı tüketmekte olduğu bu aşamada AKP hükümeti emperyalizmin yardımına koşuyor. Gerekçe Suriye’deki rejimin halkı katletmesi. 2006 Diyarbakır olaylarında küçücük çocuklar polis kurşunuyla can verirken yasaya karşı gelenin “kimsenin gözyaşına bakılmadan” cezasını göreceğini söyleyerek polisi kışkırtan, önünü açan bir başbakan, şimdi başka bir halkın savunucusu kesiliyor! Bu yetmezse bir de başka bir propaganda el altından dolaştırılıyor: Suriye olaylarında iktidardaki Nusayri’lerin (Aleviler) çoğunluk Sünnileri katletmekte olduğu iddiası, Türkiye’de halkın Sünni çoğunluğunu kandırarak Suriye’ye askeri müdahaleyi meşrulaştırma yolunda bir yalandır! Suriye olayları mezhep çatışmasından asgari düzeyde etkilenmiştir. Esad’ın etrafında Nusayrilerin, Dürzilerin ve Hıristiyanların dışında, “aksırıncaya tıksırıncaya kadar” yemiş zengin bir Sünni burjuvazi ile Şam’ın ve Halep’in geleneksel Sünni ticaret burjuvazisi vardır.
5. AKP hükümetinin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu eliyle yönetmekte olduğu tehdit ve muhtemel askeri müdahaleye dayanan Suriye politikasının gerçek temelleri bu uydurma gerekçeler değil, emperyalizme hizmet ve Kürt halkına düşmanlıktır. AKP emperyalizme Suriye’de bu hizmeti vererek, birincisi, İsrail ve İran meseleleri dolayısıyla emperyalizm ile arasında doğan huzursuzluğu gidermeye çalışıyor; ikincisi, Ortadoğu’da ve daha genel olarak bölgede emperyalizm nezdinde “ağabey devlet” görünümünü pekiştirmeye çalışıyor; üçüncüsü, bu politika karşılığında Türkiye’nin Kürt hareketini ezmek için emperyalizmin onay ve desteğini almaya çabalıyor. Kürt halkına düşmanlık burada ikilidir. AKP hükümeti, bir yandan, Türkiye hâkim sınıfının bütün temsilcileri gibi, Suriye’de gerilim devam ettiği takdirde rejimin çökebileceğinden ve Suriye Kürtlerinin özgürlüklerine kavuşabileceğinden korkuyor. Bu yüzdendir ki, Türkiye’nin Suriye’ye olası askeri müdahalesinin esas günü, Esad düzenli bir geçişe razı olmadığı için Suriye rejiminin dağılma tehlikesi ufukta göründüğü, Suriye Kürtlerinin özgürce kendi kaderlerini tayin etme olanağı doğduğu zaman gelecektir.
6. AKP hükümeti, bu politikasıyla, bir yandan da Türkiye’nin Kürt sorunundaki yeni saldırgan ve militarist politikasına emperyalistlerden destek arıyor. Suriye’ye karşı savaş aynı zamanda Kürtlere karşı savaş anlamına geliyor. Erdoğan’ın AKP’nin 10. kuruluş yılı konuşmasında sözünü ettiği “milat”, anlaşılan Irak’ın da Suriye’nin de kuzeyinde Kürtlere karşı bir tampon bölge oluşturmaktır. AKP hükümeti bir süredir profesyonel katillerden oluşacak bir ordu hazırlığı içindeydi. Şimdi bu uygulamaya konuluyor. Buna paralel olarak cemaatin eline geçmiş olan polis teşkilatı, Çiller döneminde olduğu gibi özel harekât timleri aracılığıyla Kürt savaşının içine çekiliyor. Kürtlere karşı düşmanlık söz konusu olduğunda, Türkiye bütün önemli devletlerle işbirliği yapıyor. Kandil’in bombalanmasından bir gün önce İran ve ABD büyükelçileri sadece iki saat arayla başbakanlığa çağrılarak bilgilendirilmiştir. Kendi aralarındaki çelişkiler ne olursa olsun, Kürt hareketini boğmak söz konusu olduğunda, Ortadoğu’nun büyük güçlerinin (ABD, Türkiye, İran) aralarındaki çelişkiler arka plana düşüyor.
7. Ama bu taarruz Kürt halkının ve genel olarak bölge halklarının içinde olduğu ruh durumunu görmezlikten geliyor. Demokratik özerkliğin filli olarak ikili hukuk aracılığıyla hayata geçirilmesine sahip çıkma düzeyi, “sivil itaatsizlik” olarak anılan büyük mücadelecilik ruhu, “sivil Cumalar”, gerek seçimden önce, gerek seçimden sonra mahkemelerin anti-demokratik kararları karşısında halkın vekillere sahip çıkış tarzı ve düzeyi, sınır aşan eylemler, okul boykotları, iki dilli yaşamın militanca savunulması, hepsi Kürt halkının bir öndevrimci ruh durumunda olduğunu gösteriyor. Bu halkı bastırmak isteyen, çok büyük badirelere hazır olmalıdır.
8. Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi, kısa dönemde bir tampon bölge kurmakla sınırlı kalsa da, aslında hakim sınıfların bağrında otuz yıldır adım adım gelişmekte olan yayılmacı dürtüler ışığında daha saldırgan bir politikanın ilk adımı olarak da görülmelidir. Türkiye hakim sınıfının, İslamcı kanadı içinde Suriye’yi (ve başka ülkeleri) ilhak etmeyi düşleyen bir kanat vardır. Batıcı-laik kanatta da konfederasyon gibi fikirler telaffuz edilmeye başladı. Davutoğlu’nın “sıfır sorun” politikası “sınırları kaldırma” maskaralığını kendine şiar edinmişti. Ama bu politikanın iflasından sonra sınırların askeri yöntemlerle ortadan kaldırılmasını özleyenler de mevcuttur. AKP hükümetinin yayılmacı politikası Türkiye’nin başına belalar hazırlıyor.
9. Devrimci İşçi Partisi, emperyalizmin desteği ile Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesinin aynı zamanda Suriye devrimine son vermek anlamına geleceğine dikkat çeker. Esad rejimi bu yoldan yıkılsa bile, yerine örneğin Mısır’da olduğu gibi düzenin bekası açısından güvenilecek bir geçiş rejiminin gelmesiyle kitlelerin inisiyatifi durdurulmuş olacaktır. Bütün dünyanın devrimcileri, Suriye halkının mücadelesi içinde kurulmuş olan yerel koordinasyon konseylerinin ve bunların ulusal koordinasyonunun desteklenmesi için harekete geçmelidir.
10. Ortadoğu’da gerçek kurtuluş ancak, Kürdün ve Filistinli’nin ezilmediği, Arabın, Acemin, Türkün kucaklaştığı bir Ortadoğu Federasyonu’nda mümkün olacaktır. Ama bunu ne petrol şeyhleri, ne emperyalizmin kuklası krallar, ne Arap diktatörleri, ne Batı’nın maddi ve manevi uşakları, ne birbirinin camisini bile yakan Sünni ve Şii İslamcı hareketler gerçekleştirebilir. Böyle bir federasyonu ancak kardeşleşmekte kaybedecek hiçbir şeyi olmayan Ortadoğu mülksüzleri ve en başta proletarya yaratabilir. Yaşasın Ortadoğu Sosyalist Federasyonu!
21 Ağustos 2011
Devrimci İşçi Partisi