Keskinleşen sınıf mücadelesi sosyalistleri göreve çağırıyor: Sermayeden, devletten ve emperyalizmden bağımsız bir sosyalist odak için ileri!
Ekonomide, iç ve dış siyasette eş zamanlı olarak derinleşmekte olan kriz dinamikleri sınıf mücadelelerini de keskinleştirmektedir. Burjuvazinin Batıcı-laik ve İslamcı kanatlarının ve bunların iktidar ve muhalefetteki siyasi karşılığı olan partilerin kendi içindeki çelişkiler siyasetin ana gündemini belirlemektedir. İstibdad rejiminin çürüyen yapısıyla ve varlığını sürdürmek için giderek daha pahalı bir hale gelmesiyle birlikte devlet aygıtı içinde derinleşmeye başlayan çatlaklar da bu tabloya eklenmektedir. Bu çelişki ve çatışmalar her ne kadar son derece keskin biçimler alsa da uzlaşmaz karakterde oldukları söylenemez. Millet İttifakı’nın “devri sabık yaratmayacağız” vaadi ve Erdoğan’ın hep bir kenarda tuttuğu “Türkiye ittifakı” söylemleri uzlaşmaya açık tutulan kapılardır. Siyasi tarihimizde hep olduğu gibi düzen siyaseti kendi içinde kavga ettiğinde de uzlaştığında da olan işçi sınıfına, emekçilere ve ezilenlere olacaktır!
Oysa Türkiye’nin önündeki belirleyici olacak olan hesaplaşma hâkim sınıfların kendi içindeki değil, hâkim sınıflarla işçi sınıfı ve emekçi halkın hesaplaşmasıdır. Bu hesaplaşmanın tarafları olan burjuvazi ve işçi sınıfının çıkarları uzlaşmazdır, çatışma keskindir. Düzen siyaseti işçi sınıfını ve emekçi halkın geniş kesimlerini kendi iç hesaplaşmasında taraflaştırarak bu çatışmadan kaçınmak istemektedir. Türkiye’nin ekonomik açıdan emekçi halkın çıkarına çözümlere ulaşması, siyasal açıdan hürriyete kavuşması ancak bu sınıf çatışmasında emekçi halkı ekmek ve hürriyet mücadelesinde birleştiren işçi sınıfının zaferiyle mümkün olacaktır. Devrimci İşçi Partisi bu perspektifle siyasal alanda işçi sınıfını ve sınıf siyasetini merkezine alan, devletten, sermayeden ve emperyalizmden bağımsız bir sosyalist odağın inşası için mücadele etmektedir.
Seçimlerin zamanı belirsiz! Sınıf mücadelesi bugün!
Savunduğumuz bağımsız sosyalist odak salt bir seçim ittifakı değildir. Elbette ki bu odak seçimlerde de sınıf siyasetinin gereğini yapmak için gereklidir. Ancak düzen siyaseti ne derse desin sınıflar arasındaki hesaplaşmanın yegâne mecrası sandık olmadığı gibi esas mecrası da seçimler değildir. Kaldı ki seçim ister erken olsun ister zamanında yapılsın, sınıf mücadelesinin birçok muharebesi seçimlerden önce yaşanacaktır ve yaşanıyor. Ekonomik kriz tüm emekçi halk açısından tüm yakıcı ve yıkıcı sonuçlarıyla birlikte bugün karşımızdadır. İstibdad rejiminin merkezinde yer alan Erdoğan ve AKP, MHP’nin desteğiyle ve MGK kararlarına geçmiş bir devlet onayıyla seçimleri hedefleyen bir ekonomi politikası izlemekte, bu politikanın finansmanı için tüm devlet kaynaklarını kendisi için seferber etmektedir. Bu ekonomi politikası burjuvazi içinden de yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır.
Ancak iktidar burjuvazinin işçi sınıfına karşı verdiği sınıf mücadelesindeki rolünü askıya almış değildir. Dolayısıyla Amerikan muhalefeti (Millet İttifakı ve çeperinde yer alan partiler) TÜSİAD ile birlikte iktidarın seçim politikasına karşı çıkarken işçi sınıfına karşı mücadelede istibdad rejimiyle birliktedir. Hakkını arayan işçinin karşısında istibdadın sopası kalktığında Amerikan ve TÜSİAD muhalefeti tüm demokrasi ve özgürlük söylemlerini yutkunmakta, dut yemiş bülbüle dönmektedir. Bu koşullarda sosyalistler için fabrika fabrika, işyeri işyeri sermayeye (yerlisiyle yabancısıyla TÜSİAD’ıyla MÜSİAD’ıyla hepsine karşı) ve iktidara karşı işçilerin ve kamu emekçilerinin mücadelelerinde aktif bir taraf olmak mutlak bir gerekliliktir. Devrimci İşçi Partisi tüm örgütlenme ve mücadele odağını bu gereklilik doğrultusunda belirlemiş durumdadır. Tüm mücadelelerin bütünsel bir ekmek ve hürriyet kavgasında birleşmesi, istibdadın, sermayenin, emperyalizmin karşısında güçlü bir sosyalist odakla desteklenmesi, düzen siyasetinin kalıplarını kıracak olan, emekçi halkın siyasette bağımsız bir güç haline gelmesini sağlayacak olan yoldur.
Yaklaşan seçimler için referandum argümanı Millet İttifakı’nı destekleme formülüdür
Bağımsız bir sosyalist odak, işçi sınıfının burjuvaziye ve istibdada karşı yürüttüğü ekmek ve hürriyet mücadelesinin Cumhur ve Millet İttifaklarından siyasi bağımsızlığını esas almak zorundadır. Cumhur ittifakının siyasal temsilcisi olduğu istibdad rejimine karşı mücadele ederken, bu ittifakın karşısında gözüken en güçlü odak olan Millet İttifakı’na yedeklenmek ciddi bir tehlikedir. Soldan konuşarak, emperyalizm yanlısı ve burjuva karakterini gizlemek gereği dahi duymayan Millet İttifakı’nı desteklemeyi izah etmek zor olduğu için yaklaşan seçimlerin bir “referandum” niteliği taşıdığı argümanı öne sürülmektedir. Bir seçimin niteliği o seçime hangi niyetle yaklaştığınıza göre belirlenmez. Referandumun gündeme gelmesi, DİP olarak 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde öne sürdüğümüz gibi Erdoğan karşısında kalan tek adayın seçimden çekilmesi halinde (hem hukuki hem de siyasi olarak) gündeme gelebilir. Aksi durumda ortada olan referandum değil iki aday arasındaki tercih olacaktır. Kaldı ki referandum argümanı ilk turdan itibaren Millet İttifakı’nı desteklemek için dahi kullanılmaktadır. Bu argüman yanlıştır. Gerçeklerle örtüşmemektedir. Gerçekleri çarpıtarak işçi sınıfı ve emekçi halkı yanıltmaktadır.
Emekçi halktan insanların, sandığa gittiğinde emperyalizm yanlısı ve burjuva Millet İttifakı adayına oy vermeyip çaresizce Erdoğan’a oy vermesi istibdad rejimine kayıtsız şartsız razı olduğu, ekmeğini ve hürriyetini elinden alan politikaları olumlu gördüğü anlamına gelmez. Oysa referandum argümanı bunu ima etmektedir. Politik sonucu, düzen siyasetinin sunduğu alternatifler içinde ehveni şer olarak eski oy verdiği odağı seçen işçi ve emekçileri kazanma görevini reddetmektedir. Neden bu insanları kazanmayı reddedelim? Düzen siyaseti içinde referandum argümanı ile sunulan diğer ehveni şeri seçmedikleri için mi? İstibdad rejiminin ucube Türk tipi başkanlık sistemi karşısında Millet İttifakı temsilcilerinin sermaye düzeninin istikrarını esas alarak hazırladıklarını gizlemediği bir başka ucube olan “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” ikna olmadıkları için mi?
2017 referandumunda mühürsüz oylarla millete dayatılan başkanlık sistemi değişikliklerinin hepsi iptal edilse ve eski sisteme dönülse dahi bu emekçi halkın menfaatine olur. Ancak “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ucubesi Erdoğan ve Bahçeli’nin sermayenin hizmetine sunduğu güçlü yürütmeden vazgeçmiyor. Yani bugün her yönüyle tıkanan ve yürüyemez hale gelmiş olan başkanlık rejimini toptan değiştirmek yerine onu yürür hale getirmeyi amaçlıyor. Nihayet Anayasa’yı değiştirmek için yeterli meclis çoğunluğunun sağlanamadığı durumda “geçiş süreci” adı altında başkanlık rejiminin nimetlerinden vazgeçmeyeceklerini de açıkça söylüyorlar. Bu koşullarda referandum söylemi Millet İttifakı etrafında oyları birleştirmeyi hedeflerken işçi sınıfını ve emekçi halkı bölmektedir. Rejim tartışmasında emekçi halkın etkin ve belirleyici bir şekilde iradesinin yansıyacağı tek alternatif, barajsız yasaksız kısıtlamasız seçimlerle oluşturulacak, Birinci Meclis gibi yürütmeyi de kendi içinden çıkaracak olan bir zincirsiz Kurucu Meclis’tir.
Sosyalistler işçi sınıfını ve emekçi halkı birleştirmek için el ele vermelidir: İki buçukuncu değil üçüncü cephe gerek!
Millet İttifakı’na destek bugünden ekonomik krizin faturasını işçi sınıfına yıkmayı, yapısal reformlar adı altında işçi sınıfının stratejik kazanımlarına saldırmayı esas alan bir programa karşı işçi sınıfını silahsızlandırmaktır. İşçi sınıfının baş düşmanı olan emperyalizmi bir düşman olarak değil istibdada karşı hayırhah bakılacak bir müttefik olarak sunmaktır. Oysa bugün ihtiyaç olan işçi sınıfına ve emekçi halka, daha önce hangi partiye oy vermiş olurlarsa olsun, bizzat kendi çıkarları doğrultusunda birleşmeleri ve siyasete ağırlıklarını koymaları için önderlik etmek, yol göstermektir. Sosyalistler bunun için el ele vermelidir.
Sonu Erdoğan’a karşı Millet İttifakı’nın adayını kayıtsız şartsız desteklemeye varacak olan ittifaklar yol gösterici değil yoldan çıkarıcıdır. Sınıf siyaseti son derece somut ve net olmak zorundadır. Emekten yana olduğunu söyleyip sermaye karşıtı olmamak mümkün değildir. Sınıf siyasetinin gereği TÜSİAD’la görüşmek değil savaşmaktır. Emperyalizme karşı olduğunu söyleyip emperyalizmin somut ve güncel saldırıları karşısında susmak tutarsızlıktır. Sınıf siyasetinin gereği Batı’dan istibdada karşı destek aramak ya da Rusya ve Çin emperyalizmine dair dolaşıma sokulan Batı propagandasını tekrarlamak değil istibdada karşı istibdadın Batı emperyalizmine ve İsrail Siyonizmine hizmetlerini teşhir ederek mücadele etmektir. Sınıf siyaseti ikirciksiz şekilde NATO’dan çık NATO’yu yık demektir! Siyonizmle her türlü işbirliğine hayır demektir! Bunlar olmadan kurulacak ittifaklar üçüncü ittifak değil ancak ikibuçukuncu ittifak olur. Sermayeden ve emperyalizmden bağımsızlığını temin etmemiş bir odağın sol ya da sosyalist olup olmadığını tartışmak ise gereksizdir.
CHP’nin icazetini alarak inşaya girişilen, HDP’nin merkezinde olması öngörülen bu tür bir ittifak girişimine sosyalistlerin katılımı bu ittifakı sola doğru çekmez, tam tersine solu ve sosyalistleri sermayenin ve emperyalizmin çekim alanına sokar. HDP’nin Millet İttifakı’ndan ayrışması ve kopması, aynı anlama gelmek üzere sermayeye ve emperyalizme karşı konumlanması, doğrudur ve gereklidir. Ancak bu Millet İttifakı’nın siyasi çıkarlarının bir gereği olarak, Cumhur İttifakı’nın “PKK ile ittifak yapıyorsunuz” söylemini boşa çıkarmak için yapılıyor ise bu bir ayrışma değil bütünleşmedir. Sol ya da sosyalizm namına, işçi sınıfı ve emekçi halkın çıkarları için, Kürt halkının ve ezilenlerin hakları için burada yapılacak hiçbir şey olmadığı gibi sermaye ve emperyalizme eklemlenmenin doğrudan ya da dolaylı her biçimine karşı mücadele etmek gerekmektedir.
İşçi sınıfının çözümünü yükseltmek için ortak sosyalist cumhurbaşkanı adayı!
Dolayısıyla sosyalistler seçim gündemini gözeten ama bununla asla sınırlı kalmayarak odağını güncel ve dolaysız sınıf mücadelelerine göre belirleyen bir siyasal hatta birleşmelidir. Bugün siyasette seçim gündemi ağırlık taşıyor. Sınıf siyasetinin bu gündemin içinde de kendisini ifade etmesi kaçınılmaz ve çok önemlidir. Sosyalistler bu seçim gündemine kendi ortak, bağımsız ve ayrı cumhurbaşkanı adaylarını şimdiden ilan ederek müdahale etmelidir. Cumhurbaşkanı adaylığı işçi sınıfının iktidar iddiasının ortaya konacağı bir biçim olarak görülmelidir. Bu adaylık etrafında işçi sınıfının devrimci, enternasyonalist ve anti-emperyalist çözümlerinin programı yükseltilmelidir. Ve zaman kaybetmeksizin bir ortak seçim çalışmasından önce sınıf mücadelesinde istibdada, sermayeye ve emperyalizme karşı bir odak oluşturmak üzere el ele verilmelidir. Bağımsız sosyalist odak için “oyları bölmek” başta olmak üzere çeşitli saldırılar gelmesi karşısında geri adım atılmamalıdır. Bu odak sandık aritmetiğinde bir ondalık bir rakam olmak için değil siyasetin kimyasını değiştirmek için gereklidir. Bu odak evvela oy toplamak için değil işçi sınıfı ve emekçi halkı, sermayeye, istibdada ve emperyalizme karşı sınıf mücadelesinde birleştirmek için kurulmalıdır.
Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi