ABD ekonomisi şaha mı kalktı?
Bu sabah (4 Mayıs, Cumartesi) ABD gazetelerini ellerine alanlar “harika” bir haberle karşılaştılar: “işsizlik oranı son 50 yılın en düşük seviyesinde” (Wall Street Journal, New York Times, vd.). İşsizlik oranının geçtiğimiz ay %3,6 olduğunu öğrendik, başta Trump olmak üzere hep beraber çok sevindik!
Fakat haberi okudukça araya sıkıştırılmış başka bir cümleye rastladık ve moralimiz iyice bozuldu. Gazeteler işgücüne katılım oranının hem daha önceki yıllara oranla hayli düşük olduğunu hem de son iki ayda ayrıca azalma gösterdiğini söylüyordu. Bu ne demek? İşsizlik oranını nasıl etkiliyor? İşgücüne katılım eskisi gibi olsaydı işsizlik oranı %3,6 değil de ne olurdu acaba?
Açıklamaya çalışalım. Malum, toplumun tamamının çalışmasını bekleyemeyiz. Çocuklar, öğrenciler, mahkûmlar, emekliler vd. potansiyel çalışabilir nüfus içinde sayılmazlar. Mesela, ABD’nin nüfus sayımlarından sorumlu kuruluşu 30 Nisan itibariyle nüfusun 328.805.608 olduğunu belirtiyor. Çalışabilir 16 yaş üstü nüfus ise 258.693.000, yani nüfusun yaklaşık olarak %79’u. Türkiye’de ise Ocak 2019 itibariyle 82.003.822 olan toplam nüfusun 61.017.000’lik kısmı 16 yaş üstü. Dolayısıyla, Türkiye için potansiyel çalışabilir nüfus %74 oluyor.
Tahmin edilebileceği gibi potansiyel olarak çalışabilir olmak işgücü içinde olmak, aktif olarak iş aramak demek değildir. Değişik nedenlerle, tabii ki en başta iş aramaktan yıldığımız için, iş bulamayacağımızı tahmin ettiğimiz için iş aramayabiliriz. Dolayısıyla, işsizlik istatistiklerini derleyen kuruluşlar çalışabilir nüfustan daha az bir kesimi aktif işgücü içinde kabul eder. ABD için bu nüfus 162.400.000’dür, yani potansiyel çalışabilir nüfusun %62,8’i. İşte, yazının girişinde moralimizi bozan işgücüne katılım oranı dediğimiz ve son iki aydır azalma eğilimi gösteren sayı budur. (Türkiye için ise %52,2.)
ABD’nin yakın tarihinden, “işlerin” nispeten iyi gittiği bir alt döneme bakalım ve bu işgücü katılım oranının nasıl seyrettiğini görelim. 1991-2006 alt dönemi, 2001 duraksaması dışında ekonominin kazasız belasız bir dönemi. O dönem için işgücüne katılım oranı ortalaması %66,6’dır; günümüzdeki %62,8’den bir hayli yüksek. Ne olmuşsa olmuş, o günden bugüne nüfusun daha büyük bir kesimi işgücünün dışına düşmüştür. (Başka bir yazı konusu.)
Dillendirilmese, geçerken araya sıkıştırılsa da “son 50 yılın en düşük işsizlik oranı” diye manşetlere taşınan %3,6’nın büyük ölçüde Trump’ın değil, bu düşük işgücüne katılım oranının marifeti olduğu apaçık. Daha somut konuşalım ve şu soruyu soralım: Eğer 2007-2008 krizi yaşanmamış, ABD ekonomisi son dönemin yapısal değişimlerini geçirmemiş, 1991-2006 temposu ile iyi kötü idare ediyor olsa idi, acaba bu işsizlik oranı gerçekleşebilir miydi? Kısa cevap, tabii ki gerçekleşmezdi, muhtemelen istihdam kapasitesi belli “Trump ekonomisi” çok daha yüksek bir işsizlik yaratırdı.
O yüksek işsizliğin boyutunu kestirmek için 1991-2006 dönemi işgücü katılım oranının devam ettiğini varsayalım. Bu varsayım, yani %66,6’lık katılım oranı, hem aktif işgücünü hem de -Nisan ayı istihdam miktarı sabit olduğu için- işsiz nüfusunu yükseltecektir. Dolayısıyla, daha fazla işsiz sayısı, aktif işgücü de artmasına rağmen çok daha yüksek bir işsizlik oranı doğuracaktır. Hesapladık, işsizlik oranı yaklaşık olarak %9 oluyor!
Demek ki, hem “son 50 yılın en düşük”, %3,6’lık işsizlik oranını duyunca moralimizin bozulmasında haklıyız hem de direndikçe umutlanmakta…
Bu yazı ilk olarak 4 Mayıs 2019 tarihinde sendika.org sitesinde yayınlanmıştır.