Başyazı: Düzenin siyasetinde çözüm yok!
Güneş balçıkla sıvanmaz. Deniz bitti. Ülke ekonomisinde de aile bütçesinde de artık borç borçla dönmüyor. Erdoğan ve AKP, 16 yıllık iktidarlarının ardından ülkeyi yabancı sermayenin, vatandaşı modern tefecilerin (bankaların) eline düşürdü. Dünyanın en çok çalışan ama en az kazanan işçileri bizde. Ortalama 48 saat çalışıyoruz. 60 saatten fazla çalışanların oranı Yunanistan’ın iki katı ama iflas etmiş Yunanistan’da bile işçiler bizden daha fazla kazanmaya devam ediyor. Milletin tüm birikimleri özelleştirmelerle yerli/yabancı tekellere peşkeş çekildi. OHAL grev yasaklarıyla işçinin hak aramasına engel olmak, patronların önünü açmak için kullanılıyor.
Erdoğan, ABD ve Avrupa emperyalizmine her çıkıştığında halkın kulağına hoş gelen şeyler söyledi. Ama somut hiçbir adım atmadı ve sonuç emperyalizme bağımlılığın daha da artması oldu. İncirlik açık, Kürecik işliyor, NATO’ya sadakat devam ediyor. Emperyalist tefecilere borçlar tıkır tıkır ödeniyor. Erdoğan ve AKP, İsrail’e düşmansa Siyonizmin dosta ihtiyacı yok demektir. İsrail’le ticaret rekorları kıran, Mavi Marmara davasını düşürüp Filistin’e ait doğalgazın İsrail tarafından çalınmasına ortak olan Erdoğan oldu. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak Trump’tan önce Erdoğan’ın hükümeti tanıdı.
Sadece deniz değil hikâye de bitti. Yıllarca AKP’ye ve Erdoğan’a oy vermiş işçi ve emekçiler gerçekleri görüyor. Milyonlarca emekçinin dili bu yalan ve talan düzenini desteklemeye varmıyor; eli bu kölelik düzeninin devamı için oy vermeye gitmiyor. Emperyalizm ve sermaye de bu durumun böyle gitmediğinin farkında. O yüzden düzenin patlayan lastiğinin yerine yedeğini hazırlamış durumda. Adına Millet ittifakı dedikleri torbanın üzerinde “made in America” yazıyor. Yetkili bayii ise TÜSİAD! Millet ittifakı, Erdoğan ve AKP’ye güvenini yitirmiş milyonları gerisin geriye döndürmek için Bahçeli’den bile daha etkili.
25 Haziran’da ve ikinci tura kalırsa 9 Temmuz’da Türkiye’nin iki yakıcı gündemi olacak. Birincisi ekonomik kriz! Diğeri ise emperyalist savaş! Her iki gündemde de Erdoğan ve AKP'nin yapacağı, halka daha fazla kemer sıktırmak ve emperyalizme daha fazla teslim olmaktır. Karşıdakine bakıp geri dönmek, Erdoğan ve AKP’ye kemer sıkması ve emperyalizme hizmet etmesi için güvenoyu vermek anlamına gelir.
Bu gidişatı durdurmak işçilerin ve emekçilerin elindedir. Kimse düzen partilerinin yöneticilerine ve politikalarına bakıp diğer partilere oy veren emekçi kardeşine sırtını çevirmemelidir. Tam tersine herkes beraber çalıştığı, aynı mahallede yaşadığı, aynı kuyrukta beklediği emekçi kardeşinin elinden tutmalıdır. Çünkü ücretleri açlık sınırının üstüne taşımak için işçilerin birliği gerek. Emperyalist savaşlarda can vermemek için halkların kardeşliği gerek. HDP’nin emperyalizm yanlısı ve liberal politikalarına oy vermeyeceğiz. Ancak NATO’dan kurtulmak, patronları ve tefecileri yenmek için Kürt ve Türk birlik olmalı. Bunun için eşitlik ve kardeşlik olmalı. Öyleyse Demirtaş serbest kalmalı. Baskılar son bulmalı. Bunları Türk ve Kürt emekçisi birlikte savunmalı.
Seçimlerden sonra, sonuç ne olursa olsun hepsi gidecek patronlarına hizmet etmeye devam edecek. Biz yine her milletten, memleketten işçi ve emekçiler olarak baş başa kalacağız. Kendi seçeneğimizi kendimiz yaratmak zorundayız. Barajsız, yasaksız bir Kurucu Meclis seçimlerini savunmalıyız. Aksi halde millet başına Cumhurpatronu seçmek zorunda bırakılacak, yetkisiz meclisten derdine derman arar duruma düşecektir. Millet iradesi ipotek altındadır. Baraj sadece yüzde 10 değil! Paranın barajı çok daha yüksek! Sermaye siyasetin kapılarını emekçiye kapattıysa biz siyaseti fabrikaya, tersaneye, madene, atölyeye taşımalıyız. Orada iki parti var, bir tarafta patronlar partisi bir tarafta işçiler partisi! Emeğin çatısı altında birleşen milyonlar sandıktan çıkacak olan müteahhitlerden, toprak ağalarından, para babalarından, kapitalistlerden ve emperyalizm hizmetkârlarından daha güçlü olacaktır. Türkiye’yi yeniden kuracak meclis ya işçinin emekçinin ellerinde yükselecektir ya da bu meclis son meclis olarak tarihe gömülecektir.
Zincire vurulmuş meclise vekil göndermek başına da Cumhurpatronu seçmek zorunda değiliz. Bu oyunu bozacak ve Kurucu Meclis’i tek adres haline getirecek bir seçenek var. Bu seçenek Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan karşısındaki adayların hepsinin çekilmesi ve Erdoğan’ın tek başına referanduma gitmesidir. Mevcut yasalar tek adayla gidilen seçimin referanduma dönüşmesini öngörüyor. Eğer adaylar Cumhurbaşkanı olmaya çalışmıyor da samimi olarak Cumhurbaşkanlığı sistemine karşıysalar bunu yaparlar. Oysa birinci turda hepsi başkan olunca ne yapacaklarını anlatıyor. Biz Cumhurpatronu seçmeye hayır diyoruz! Ama bir yandan da 16 Nisan’da atı alıp Üsküdar’a geçenler, o günden bu yana çalacakları minarenin kılıfını hazırlıyor. Bu şekilde git gide artan haksızlıklar ve baskılar, seçimler ikinci tura kalırsa doruğa çıkacaktır. Gidişat tüm adaylar için çekilmeyi ve seçimi referanduma dönüştürmeyi tek gerçekçi seçenek haline getirmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi hiç değilse ikinci turda referanduma dönüştürülmelidir. O durumda tüm millet OHAL’le patronların önünü açan, emekçileri işçinden ekmeğinden eden, halkı sefalete mahkûm eden, emperyalizme ve Siyonizme hizmet eden ve halk iradesine zincir vurup tek adam rejimini getirmeye çalışan Erdoğan’a (onun yedeklerine oy vermek zorunda kalmadan) hep birlikte HAYIR diyecektir.
Referandum seçeneği haricinde düzenin bize dayattığı pusulaların üzerine koca bir çarpı atalım. Geçersiz oy kullanalım. Geçersiz oy atmak, düzenin patlayan lastiğini tamir etmeyi de yedek lastikle değiştirmeyi de reddetmektir. Düzeni değiştirmek için mücadele etmektir. Emperyalizmin ve sermayenin düzen partilerine ve liderlerine oyunu vereceğine iş arkadaşına, komşuna, Kürt kardeşine elini vermektir. Mücadeleyi işçinin ve emekçinin güçlü olduğu ve kazanacağı yere çekmektir. Çünkü kimliklere bölünmediğimiz, emeğin çatısı altında birleştiğimiz zaman yani sınıf mücadelesi ile kazanacağız!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2018 tarihli 105. sayısında yayınlanmıştır.