II. Avrupa Konferansı açıldı
Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu Koordinasyonu (DEYK), Kristiyan Rakovski Balkan Sosyalist Merkezi, RedMed internet sitesi ve aralarında DİP’in de bulunduğu bir dizi partinin düzenlediği II. Avrupa Konferansı, Yunanistan’ın başkenti Atina’da açıldı. Bu, geçen yıl Haziran ayında toplanmış olan ilk konferanstan sonra aynı amaçla düzenlenen ikinci konferans. Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı büyük ekonomik ve politik krizi, buna karşı Avrupa Birliği ve ilgili kuruluşların işçi sınıfına ve emekçilere dayattığı kemer sıkma politikalarını, bu politikaların yarattığı yoksulluk ve sefalet zemininde gelişen yabancı düşmanlığı ve faşizan yükselişi ve işçi sınıfı ve emekçilerin bu durumda verecekleri mücadelelerin siyasi çerçevesini tartışmak üzere Avrupa’nın dört bir köşesinden partiler, kuruluşlar ve mücadeleci militanlar bir araya geldi.
Toplantının açılış oturumu ve esas olarak Ukrayna sorunu etrafında odaklanan birinci oturumu Sungur Savran’ın yönetiminde yapıldı. Divanda Savran’ın yanı sıra İtalya’dan Marco Ferrando, Rusya’dan Yosif Abramson ve aynı zamanda konferans açılış raportörü olan Yunanistan’dan Savas Mihail Matsas görev aldı.
Savran açılış konuşmasına 2008’de dünya ekonomisinin derin bir krize girmesinden bu yana yeni bir dönem yaşanmakta olduğunu vurgulayarak başladı. DEYK’in bu dönemin ana özelliklerini berrak biçimde öngörmüş olduğunu hatırlattı. 2008’de Yunanistan’da patlak veren ilk isyandan sonra 2011’den itibaren gerek Arap dünyasında, gerek Avrupa Birliği’nin güney kanadında devrimlerin, genel grevlerin ve “meydanlar hareketi”nin yayılmasını, 2013’te Türkiye ve Brezilya’nın isyanlarının izlediğini, Arap devriminin bugün bir gerileme yaşamasına rağmen isyan ruhunun birçok bölge ve ülkede canlı olduğunu vurguladı. Dünya ekonomik krizinin aynı zamanda faşizmin yükselişini körükleyeceğinin DEYK tarafından öngörülmüş olduğuna değinen Savran, faşist hareketlerin Ukrayna’da meydanlarda, Fransa’da ise yerel seçim sandıklarında daha şimdiden büyük başarılar elde ettiğine işaret etti. Mayıs sonunda yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinin bütün siyasi tabloyu değiştirme potansiyeline sahip olduğunu, dolayısıyla Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde örgütlü partilerin ve kuruluşların faşizme ve ekonomik krizi burjuvazi adına yöneten esas burjuva partilerine karşı bir strateji belirlemek amacıyla bu aşamada bir araya gelmiş olmasının çok isabetli olduğunu belirtti. Savran, bu uluslararası toplantının geçen Eylül ayında Altın Şafak adlı Nazi bozuntusu Yunan partisinin Savas Mihail’e açtığı davada büyük bir hukuki ve siyasi zafer kazanan EEK’in ülkesinde toplanmasının da ayrıca anlamlı olduğuna işaret etti. Sözlerine, Avrupa’nın ister Marine Le Pen’lerine ve Geert Wilders’lerine, ister Merkel’lerine ve Hollande’larına karşı esas savaşın devrimci Marksist bir doğrultuda verileceğini belirterek son verdi.
Savas Mihail raporuna “Avrupa krizinin başkentine hoş geldiniz” diyerek başladı. Ukrayna’nın yeni başbakanı Yatsenyuk’un, ülkesinin son günlerde İMF ile imzaladığı anlaşma vesilesiyle kendilerinin “Yunan modeli”ni uygulayacaklarını söylemesine değinerek başladı. Troyka’nın (Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve İMF) Yunanistan’a dayattığı ekonomi politikası sonucunda, ülkedeki işsizliğin ABD’nin 1930’lu yılların Büyük Depresyonu’nda yaşadığı işsizlik oranından daha yüksek bir orana ulaştığını, 25 yaşın altındaki her on gençten 6’sının işsiz olduğunu, sefaletin diz boyu yaşanmakta olduğunu vurgulayarak bu karşılaştırmayı Ukrayna’nın, bazı sol gruplarca ve bu arada Trotskist geleneğe ait olduklarını iddia edenlerce söylenenlere karşıt olarak gerici, halk düşmanı bir yönetime geçmiş olduğuna kanıt olarak gösterdi. Savas Mihail’in konuşmasında Ukrayna sorunu merkezi bir yer tutuyordu. Bunun dışında batısı ve doğusuyla Avrupa’nın durumu ekonomik ve politik olarak ele alındı. Bu konuda Savas Mihail, 23 Mart Pazar günü İspanya’da düzenlenmiş olan ve sonunda polisle çatışmaların yaşandığı Onur Yürüyüşü olarak adlandırılan yürüyüşe atıfla Avrupa çapında bir Onur Yürüyüşü düzenlenmesini önerdi. Balkanlar’da, Kıbrıs’ta ve Avrupa’nın ötesinde Ortadoğu’da ve Kürdistan’da durumu değerlendirdi. Savas Mihail konuşmasını, Avrupa Birliği’nin, Yunan Syriza partisinin lideri ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa Sol Partisi listesinin ilk sırasında yer alacak olan Çipras’ın önerdiği gibi “demokratik ve ilerici bir yöneliş”e asla girmeyeceğini, krizden büyük halk kitleleri için olumlu tek çıkışın enternasyonalist bir sosyalist çıkış olabileceğini vurgulayarak bitirdi.
Konferansın ilk gününe Ukrayna tartışması damgasını vurdu. İlk söz, Maidan olayları devam ederken sitemizde bir değerlendirmesi yayınlanmış olan Ukrayna Marksist örgütü Akıntıya Karşı’nın temsilcisi Yuri Şahin’e verildi. Şahin konuşmasında Ukrayna’da yaşananların iç nedeninin 2008 ve 2012’de ardı ardına yaşanan çok derin ekonomik krizlerin yarattığı büyük memnuniyetsizlik, dış nedeninin ise ABD ve AB’nin Ukrayna’nın Rusya ile bütünleşmesini engelleme çabası olduğunu söyleyerek başladı. Kiev’in ana meydanı olan Maidan adıyla anılan olayların başta kendiliğinden bir karakter taşımakla birlikte, zamanla Svoboda ve Pravi Sektor gibi faşist hareketlerin hegemonyası altına girdiğini tespit etti. Maidan’daki topluluğun esas karakterinin (köylüler de dâhil olmak üzere) küçük burjuva olduğunu, proletaryanın olaylara uzak durduğunu kaydetti. Bu küçük burjuva kitleyi burjuvazinin yönettiğini, doğan hükümetin oligarklar olarak bilinen büyük burjuvalar ile faşistlerin bir ittifakı olduğunu vurguladı. AB konusundaki yanılsamalarla mücadele edilmesi gerektiğine değindikten sonra Ukrayna solunun farklı açılardan nasıl yanlış politikalar izlemiş olduğunu ileri sürdü. Şahin, Ukrayna’nın içinden gelen biri olarak, Kırım halkının 16 Mart referandumunda yüzde 93 oranında Rusya’ya katılma konusunda oy kullanmanın ötesinde bunu gerçekten ezici bir çoğunlukla arzu ettiğini vurguladı.
Ukrayna’dan sonra Rusya’dan Rusya Komünistleri Partisi, Sol Cephe ve yeni bir oluşum olan Birleşik Komünistler’in temsilcileri söz aldı. Putin Rusyası’nın Ukrayna konusunda izlediği politika ve Kırım’ın bir referandum temelinde Rusya’ya katılmış olması Rus solunda farklı görüşler ve eğilimler yaratmıştı. Rus solundan temsilcilerin kimi Kırım’ın Rusya’ya katılışının yöntem bakımından uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve Rusya’da milliyetçiliği kışkırttığını belirtirken, kimi de Kırım halkının kendi kaderini tayin hakkının çok daha önemli olduğunu vurguluyordu. Ama hepsi Ukrayna’daki hareketin AB emperyalizminin hâkimiyetinde olduğu ve Maidan’da faşist terör estirildiği konusunda hemfikirdi.
Birinci gün daha sonra Macaristan, Polonya ve Bulgaristan temsilcilerinin konuşmalarıyla sona erdi. Macar konuşmacı Matyas Benyik kendi ülkesinde faşist Jobbik partisinin gücünün artmakta olduğuna değinerek 3 Nisan’da Budapeşte’de yapılacak anti-faşist toplantının önemini vurguladı. Polonyalı konuşmacı Eva Trowska Polonya işçi hareketinin eski Stalinistler ile Dayanışma sendikası önderlerinin ihaneti sonucunda nasıl önderliksiz olduğuna değindi. Polonya hükümetinin Ukrayna konusunda nasıl gerici bir rol oynadığını, bugün de Rusya’ya karşı savaş çığırtkanlığı yaptığını anlattı. Bulgaristan temsilcileri Evgenii Durev ve Zori Badev ise komşumuz olan bu ülkede bir yıldır yaşanan büyük sokak hareketinin yeni kuşağı sol siyasete uyandırmasının birer simgesi idi.
Sungur Savran toplantıyı kapatırken gericiliğin ve faşizmin kazandığı mevzilere karşı büyük kitlelerin de son derecede vaatkâr bir hareketlilik gösterdiğini belirterek Balkanlar kadar kısıtlı bir bölgede yalnızca son üç yılda büyük protesto ve isyanların yaşandığı ülkeleri saydı: Romanya, Bulgaristan, Slovenya, Yunanistan, Türkiye, Bosna Hersek ve kısaca da olsa Sırbistan ve Karadağ. Savran, geleceğin bu halk hareketlerin devrimci Marksizmle buluşmasıyla inşa edileceğini vurgulayarak ilk oturumu kapattı.