Erkek egemen kapitalizmin barbarlığına karşı emekçi kadınlar en öne!
Kapitalizmin dünya çapında on yılı aşkın süredir yaşadığı derin bunalım, baskısını en çok kadınlar üzerinde hissettirirken aynı zamanda kadınları dünyanın dört bir yanındaki kitlesel mücadelelerin de en ön saflarına itiyor. Şili’den Hindistan’a, Fransa’dan Sudan, Cezayir, Lübnan, İran ve Irak’a kadar birçok coğrafyada kadınlar; emperyalist kapitalizmin dayattığı barbarlık koşullarına karşı mücadele ediyorlar. Dünyanın her yerinde artan şiddete, tecavüze, kadın cinayetlerine, yoksulluğa, baskı rejimlerine ve emperyalist savaşlara karşı mücadelenin kimi yerlerde sembolü haline geliyorlar; kimi yerlerde ise, örneğin Sudan’da ve Cezayir’de olduğu gibi, ön saflarda kendilerinin ve coğrafyanın yaşamını değiştiriyorlar.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kadınlar, başta kadın cinayetleri ve güvencesiz çalışma olmak üzere pek çok başlıkta mücadeleyi sürdürüyor. Erkek egemen kapitalizme ve onun ülkemizdeki yürütücüsü olan istibdad rejimine karşı bu düzenden en çok zarar gören emekçi kadınlar mücadelenin en ön saflarında yerlerini alıyorlar. Çünkü bu düzen kadınları ucuz ve esnek iş gücü olarak kullanıyor. Erkeklerle aynı işi yapan kadınlar daha düşük ücrete, güvencesiz olarak çalışıyor. Ekonomik krizde ise işini ilk kaybeden, işsizlikle ilk olarak karşı karşıya gelen, kadınlar oluyor. Çalışma hayatındaki bu eşitsizlik evde katlanarak sürüyor. Ev işleri, yaşlı ve çocuk bakımı, kısacası emek gücünün kapitalizm için yeniden üretimi kadınlar tarafından bedelsiz olarak yapılıyor. Kapitalizm kendisi için son derece kârlı olan bu durumu sürdürebilmek için ise dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de şiddetle, tecavüzle kadınları baskı altında tutmaya çalışıyor.
İstibdadın kadınlar üzerindeki baskısı ise kendini en çok son yıllarda ciddi oranda artan kadın cinayetlerinde gösteriyor. 2014 yılında 294 olan kadın cinayeti sayısı, her yıl artarak 2019’da 474’e ulaştı. Bu artışa sebep olan, erkeklerin tek tek ruh durumundaki bozulmalar değil, iktidarın kadın düşmanı politikalarıdır. Tecavüz ettiği çocuk ile evlendiği takdirde failin cezasını erteleyen tecavüz yasasını tepkilerin az olacağı bir anda, fırsatını bulduğunda geçirmek üzere bir kenarda bekletmesidir. Boşanmaları engellemek için kadınları yoksulluk ve şiddet kıskacında bırakacak şekilde nafaka kısıtlamasını sürekli gündemde tutmasıdır. Uzun ve çoğunlukla kadının aleyhine tarafsız olmayan yargı süreçleridir. “İş bulamıyoruz” diyen EYT’liye Erdoğan’ın “Kocan ne iş yapıyor” diye cevap vermesidir. Medyadan ders kitaplarına kadar kadınların yerinin ev, işinin annelik olduğu yönündeki söylemlerdir.
Ancak istibdadın baskısına karşı kadınlar da boş durmadı. Başta tecavüz yasası olmak üzere kadınların aleyhindeki yasa tasarıları son dönemde her defasında kadınların mücadelesine takılmıştır. Buna karşılık, eksiklikleri olmakla birlikte, 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmasına yönelik genelge kadınların mücadelesi sonucunda çıkarılmıştır. Pek çok kadın cinayeti davasında kadınların mücadelesi yargı üzerinde baskı kuruyor, sonuçları belirliyor. Devletin kadınları korumamasının karşısında kadınlar özsavunma örgütlenmeleri şiarını yükseltiyor. Tekstilden metal sektörüne emekçi kadınlar sendikalı ve güvenceli çalışmak için; insanca bir yaşama yetecek, eşit işe eşit ücret için işçi sınıfının en önünde mücadele ediyor.
Devrimci İşçi Partisi olarak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken, tüm emekçi kadınları dünyadaki kız kardeşleriyle birlikte, erkek egemen kapitalizmi yıkmak üzere mücadeleyi bir adım daha ileriye taşımaya çağırıyoruz. Kapitalizmin dünya çapında yarattığı krizlere, savaşlara ve barbarlığa son verecek tek güç işçi sınıfıdır. Bu sınıfın önünde de elbette, bu düzenden en çok muzdarip olan emekçi kadınlar olacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2020 tarihli 125. sayısında yayınlanmıştır.