Türkiye çapında fiili OHAL!

BDP’ye “KCK davası” adı altında yapılan bu saldırının bir hükümet politikası olduğundan en ufak bir kuşku duyulamaz. Bu politikanın anlamı da açıktır. AKP, şu ya da bu yöntemle Kürt hareketini çökertmek istiyor.

 

“Şirazesinden çıkmak” diye buna denir! Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) saldırı, Kürt illerinden taştı, İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e, Mersin’e, Antep’e ulaştı. BDP’nin açıkladığı rakamlara göre, İstanbul'da 3 Ekim'den bu yana yapılan operasyonlarda yedi parti meclisi üyesi, 14 ilçe başkanı, 13 il yöneticisi, dokuz eski il yöneticisinin aralarında bulunduğu 115 kişi gözaltına alındı. Mersin’de 4 Ekim’de aralarında BDP il başkanının da olduğu 120 kişi gözaltına alındı. Antep'te 1 Ekim tarihinde yapılan operasyonda aralarında il eş başkanları, dört il yöneticisi, bir parti meclisi üyesi, iki ilçe başkanı'nı aralarında bulunduğu 20 kişi 4 Ekim tarihinde tutuklandı. Daha önce 23 Eylül'de İzmir’de  aralarında bir parti meclisi üyesi ve bir MYK üyesi olmak üzere 30 kişi tutuklanmıştı.

Kürt illerinde ise saldırı dur durak bilmeksizin sürüyor. En son Diyarbakır'da 2-3 Ekim tarihinde yapılan operasyonlarda aralarında biri genel sayman olmak üzere iki MYK üyesi, bir eş başkan yardımcısı, beş il yönetim kurulu üyesi, bir il başkan yardımcısı, bir belediye başkan yardımcısı, bir belediye meclis üyesi, bir il genel meclisi üyesi olmak üzere 31 kişi gözaltına alındı.

14 Nisan 2009'dan bugüne (6 Ekim 2011) kadar BDP yöneticileri ve çalışanlarından 7748 kişi gözaltına alındı, 3895 kişi tutuklandı. Tutuklular arasında 10 belediye başkanı,  sekiz belediye başkan yardımcısı, iki belediye başkan vekili, iki eski belediye başkanı, iki il genel meclisi başkanı, dört il genel meclisi başkan vekili,  29 belediye meclisi üyesi var. (Sayılar bianet’ten alınmıştır.)

BDP’ye “KCK davası” adı altında yapılan bu saldırının bir hükümet politikası olduğundan en ufak bir kuşku duyulamaz. Son saldırının Tayyip Erdoğan’ın Alman vakıflarıyla ilgili olarak anlattığı eski ulusalcı masalın gölgesi altında orkestrasyonu dahi tek başına bunun bir hükümet politikası olduğunu gösteriyor.

Bu politikanın anlamı da açıktır. AKP, şu ya da bu yöntemle Kürt hareketini çökertmek istiyor. Bir ilk aşamada bu, PKK’nin “açılım” adı verilen kurnaz yöntemlerle silahsızlandırılmasına paralel olarak Kürt hareketinin siyasi alanda da zayıflatılmasını hedefliyordu. (“Açılım” şakşakçıları KCK tutuklamaları dalgasının, açılımın arefesinde, onun bir önkoşulu olarak ortaya çıktığını hep unutturmaya çalıştılar. Devrimci İşçi Partisi ise, neredeyse tek başına, bu gerçeği yıllardır haykırıyor.) Şimdi ise, PKK’ye askeri olarak saldırılmasına paralel olarak siyasi hareketin de ezilmesi amaçlanıyor.

AKP’nin “ileri demokrasi”sinde böylece Siyasi Partiler Yasası’nın bütün güvenceleri de yok edilmiş oluyor. Siz bir partinin binlerce üyesini tutuklayacaksınız, eşbaşkan yardımcıları da dahil MYK ve Parti Meclisi üyelerini, seçilmiş belediye başkanlarını yıllarca tutuklu tutacaksınız, ama bu işi sanki partiye saldırmıyormuş gibi, “KCK davası” adı altında yapacaksınız. Bir parti böylesine suç odağı haline gelmişse, yapılacak şey bellidir: Anayasa Mahkemesi devreye girer. Sıradan hâkimlerin bir partiye böyle saldırması, Siyasi Partiler Yasası’nın da ayaklar altına alınmasıdır.

AKP yönetimi, OHAL ilan etmiyor, çünkü sadece Kürt illerinde değil, ülke çapında ilan edilmemiş bir Olağanüstü Hal rejimi uyguluyor.