İyi ki doğmuş "ya hep beraber ya hiçbirimiz" diyen Bertolt Brecht!

20. yüzyılın eşiğinde, yaklaşık yüz yirmi yıl önce (1898) bugün doğmuş Bertolt Brecht.  İlk şiirleri 1914’te yayımlanan, okulda “enfant terrible” (dehşet çocuk) olarak tanınan, tiyatro merakına rağmen tıp ve edebiyat okuyan Brecht, çeşitli kaynaklarda şu sıfatlarla anılır: Oyun yazarı, tiyatro kuramcısı, dramaturg, yönetmen, epik tiyatronun kurucusu ve baştemsilcisi,  diyalektik maddeci tiyatro biçiminin öncüsü, şair, hikâye yazarı, romancı, estetikçi…

Birinci Dünya Savaşı’ının son günlerinde sıhhiye eri olarak askere alınan Brecht, savaş sonrasında ünivesiteye devam etmedi.

Daha sonraları “kokuşmuş burjuva tiyatrosu” olarak adlandıracağı Max Reinhardt’ın tiyatrosunda bir süre dramaturg olarak çalışan yazar, ünlü Bavyeralı kabareci Karl Valentin’in tiyatrosunda borazan çalarken de, epik tiyatro üstüne görüşlerinin etkisi altında kaldığı Erwin Piscator ile çalışırken de yeni bir tiyatro biçiminin arayışı içindedir.

Kırmızı kadife perdeyle cisimleşen burjuva tiyatrosunun, türlü yanılsamalarla seyirciyi uyuşturup “katharsis”e (boşalım)  ulaştırarak yanılsama yarattığını, dolayısıyla kapitalist sömürü düzeninin devamlılığına hizmet ettiğini savunur. Kendi deyişiyle, sahnede “çıplak gerçek” i yakalamaya çalışan Erwin Piscator’un, propaganda tekniklerini kullandığı politik tiyatrosunun da son kertede yanılsama yaratarak boşalıma yol açtığını fark eden Brecht, yamalı perde kullandığı sahneleme çalışmalarında görünenin ardındaki gerçeği yakalama ve sunma çabasına girişmiştir.

Tarihsel materyalizmi ve diyalektik materyalist yöntemi tiyatroda uygulamaya çalışan sanatçı, toplumsal ilişkileri sınıfsal bakış açısıyla inceleyerek, ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel yanılsamaları tiyatro sahnesinde ortadan kaldırabilmek için çalışmıştır. Yabancılaştırma efektleriyle seyircinin oyuna mesafeli ve eleştirel yaklaşmasını sağlayıp sadece görüneni değil, ardındaki gerçeği de görmesini ve yargılamasını hedeflemiştir.

Marksist estetiği tiyatroda uygulamasıyla dünya tiyatrosunu en çok etkileyen sanatçı olan Brecht, aynı yöntemi sinema alanında da kullanmaya çalışmıştır. Slatan Dudov’un yönettiği, senaryosunu ise Brecht’in yazdığı; Kuhle Wampe Oder: Wem Gehört die Welt (Kuhle Wampe ya da Dünyanın Sahibi Kimlerdir?) isimli 1932 tarihli film, sinemada Marksist estetiğin en tipik örneğidir. Müziklerini Brecht’in birçok oyununun da müziklerini besteleyen Hans Eisler yapmıştır.  1929 dünya ekonomik depresyonunun işlendiği, farklı toplumsal sınıflardan insanların ekonomik depresyonun etkilerini tartıştığı filmde, trende geçen son sahne ise bizzat Bertolt Brecht tarafından çekilmiştir. Birçok ünlü sinema yönetmenine esin kaynağı olan Brecht’in estetik kuramı, Fransız Yeni Dalga Akımının ve özellikle de Jean Luc Goddard’ın filmlerinde başat bir etkiye sahiptir.

Eserlerinde halk güldürülerinin etkileri açıkça görülen yazar, mizaha ve ironik yaklaşıma özel bir önem vermiştir. Üç Kuruşluk Opera (1928) isimli oyununun son sahnesinde, bir haydutun ağzından aktardığı “Banka kurmak banka soymaktan daha büyük hırsızlıktır” sözü mizahi tutumuna en iyi örnektir kanımca.

Yaşamı boyunca birçok şiir de yazan Brecht, şiirin bir kullanım amacı, işlevsel bir değeri olması gerektiğini savunuyordu.

Aşağıdaki şiir Bertolt Brecht’in şiirini ve sanatını kimin yararına yaptığını ve kullandığını göstermek adına yeterli bir örnektir diye düşünüyorum.

 

Okumuş Bir İşçi Soruyor

 

Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnız kralların adını yazar.

Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?

Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,

kim yapmış Babil’i her seferinde?

Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar

altınlar içinde yüzen Lima’nın?

Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince?

Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok,

kimlerdir acaba bu anıtları diken?

Yok muydu saraylardan başka oturacak yer,

dillere destan olmuş koca Bizans’ta?

Atlantis’te, o masallar ülkesinde bile,

boğulurken insanlar uyuyan denizde bir gece yarısı,

bağırıp imdat istediler kölelelerinden.

Hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz İskender?

Tek başına mı aldıydı oraları?

Nasıl yendiydi Galyalıları Sezar?

Bir aşçı olsun yok muydu yanında onun?

İspanyalı Filip ağladı derler

Batınca tekmil filosu.

Ondan başkası acaba ağlamadı mı?

Yedi Yıl Savaşı’nı İkinci Frederik kazanmış ha

Yok muydu ondan başka kazanan?

Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı

Ama pişiren kimler zafer aşını?

Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam

Ama ödeyen kimler harcanan paraları?

 

İşte bir sürü olay sana.

Ve bir sürü soru.

 

Bertolt Brecht

Çeviri: A. Kadir