Cumhuriyetin 100 yılının en güzel günleri
Cumhuriyetin 100. yıldönümü bu ayın sonunda geliyor. Herkes kendine göre bir bilanço çıkaracak. Bu bilançolar bütün politik ve ideolojik odakların dünyaya ve Türkiye’ye nasıl baktığına ilişkin birer turnusol kâğıdı olacak. Yani cumhuriyet hakkında konuşan, aynı zamanda kendini ele vermiş olacak.
Bizim çıkaracağımız bilançonun özü şudur: Cumhuriyet tarihte ileri doğru bir sıçramadır, insanları padişahın kulu olmaktan çıkarmıştır, ama ilk günden sonuna dek bir burjuva cumhuriyeti olmuştur. Yani yasalarda herkes eşittir ama fiiliyatta eşitlik tam bir yalandır. Burjuva ayrıcalıklıdır.
Kuruluş sürecinde burjuva sınıfının programını savunan kadrolar, kendi temsilcilerinin yanı sıra Anadolu’nun köylüsünün ve işçisinin de emperyalist işgale karşı mücadeleye katılmasını engellemiştir. Kuruluş sonrası yapılan bütün atılımlar bu topraklarda kapitalist üretim tarzının sağlam biçimde gelişmesini amaçlamıştır. Yeni rejim, kapitalist sınıf için bir kapitalist ekonominin taşlarını adım adım döşerken ne köylüyü yoksulluktan kurtaracak bir gelişme sağlamıştır, ne işçiye başka ülkelerde çoktan elde edilmiş hakları (sendika, toplu sözleşme, grev vb.) tanımıştır.
Biz şimdi işçi hakkında söylediğimize odaklanalım. Bu o kadar doğrudur ki, Türkiye’de işe yarar bir sendikal düzen ancak 1963’te çalışma hayatını düzenleyen yeni yasaların kabulü sonrasında, yani cumhuriyetin kuruluşundan tam 40 yıl sonra kurulmuştur. Ama dikkat! Bu bile cumhuriyet yönetiminin kendiliğinden verdiği bir şey olmamıştır. Gerçi 1961 Anayasası’na grev bir hak olarak girmişti. Ama 1963’e dek bir türlü yeni hakkının nasıl kullanılacağına ilişkin yasal düzenleme yapılmamıştır. Ta ki 1963’te Kavel metal fabrikasında Kemal Türkler önderliğinde bir grev fiilî olarak yapılana dek! Yani önce grev gelmiştir, sonra bir hak verme anlamında değil, artık zaten hayatın bir gerçeği haline gelmiş bir olgunun patronlar açısından zararsızca yaşanmasını amaçlayan bir yasa çıkarılmıştır!
Ama burjuvazi 20. yüzyılda bütün dünyada var olan bu hakka bile dayanamayacaktır. 1967’de kurulan ve Türk-İş’ten farklı olarak gümbür gümbür mücadele meydanına çıkan DİSK’e sadece üç yıl tahammül edebilmiştir. DİSK’i iş yapamaz hale getirecek tedbirler içeren bir yasa mecliste kabul edilince, Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmıştır. 150 bin işçi sokaklara, meydanlara, İstanbul, Gebze, İzmit gibi sanayi merkezlerine hâkim olmuştur.
15-16 Haziran 1970, cumhuriyetin 100 yılının orta yerine düşer ve bir on yıl boyunca da olsa durumu köklü olarak değiştirir. Türkiye artık burjuva cumhuriyetini olabilecek en iyi rejim gibi yaşamak zorunda değildir. Çünkü 15-16 Haziran ayaklanması Türkiye’de proleter devrimler çağının açılması anlamına gelmektedir. Burjuva cumhuriyeti padişahın tek kişilik hâkimiyetinden farklı olarak herkesin yasa önünde eşitliğine dayanır ama gerçekte bir azınlık iktidarıdır. İşçi sınıfı iktidara geçtiğinde ise toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçiler devletin sahibi olacaktır.
İşte bu yüzden 15-16 Haziran 1970, 100 yıllık cumhuriyetin en güzel günleridir! Geleceğe açılan kapıdır.
15-16 Haziran zaferle sonuçlanmış, DİSK bu büyük eylem sayesinde kurtulmuştur ama burjuvazinin içine derin bir korku düşmüştür. 12 Eylül 1980’de yaşanan genelkurmay darbesi işte tarihin ufkunda yükselen bu işçi devrimine erkenden engel olmayı amaçlayan bir karşı-devrimdir. 12 Eylül işçi sınıfının bütün kazanımlarına, haklarına, mevzilerine, örgütlerine hücum harekâtıdır, sınıfın mücadelesinin önüne bir sürü engel dikmiştir. Var olan toplumu ve devleti, kapitalizmi ve burjuva cumhuriyetini aşacak bir devrime karşı koruyan ön alıcı bir karşı-devrimdir.
O günden bu yana, sadece Türkiye’nin değil dünya durumunun da her geçen yılla kötüye gitmesinin sonucu olarak toplumumuz, sömürünün doruğuna çıktığı hürriyetin dibe vurduğu bir yeni dönemi yaşamaktadır. İşçi sınıfı şunu hiç unutmamalıdır: Türkiye bugünkü duruma 12 Eylül karşı-devrimi dolayısıyla gelmiştir.
Bir gün 12 Eylül’ü tarihin çöplüğüne attığımızda, işçi sınıfını dev bir güç olarak yeniden ayağa kaldırdığımızda, AKP ve MHP de süpürülecek, çok daha güzel günler doğacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2023 tarihli 169. sayısında yayınlanmıştır.