Sürekli devrime karşı sürekli savaş
Şubat ortası ile Mart ortası arasında Libya muhalefeti ile emperyalizm arasında ne tür temaslar oldu, ne konuşuldu, belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Belki günün birinde Wikileaks türü bir sızıntı ya da onlarca yıl sonra diplomasinin gizli arşivlerinin açılması öğretecek insanlığa o bir aylık süre içinde tam olarak neler konuşulduğunu. Ama ABD, Britanya ve Fransa’nın bütün politikaları Kaddafi’yi devirerek “muhalefet” diye anılan, Bingazi’deki Meclis-i İntikali’nin (Geçiş Konseyi’nin) onun yerine geçirilmesi üzerine kurulmuş durumda. Emperyalizm havadan vururken, onun koruması altındaki Bingazi güçleri eşgüdüm içinde Trablus’a doğru (zaman zaman geri düşseler de) ilerliyorlar. Şimdi de ABD’nin Bingazi güçlerine gizli silah yardımında bulunmasından söz ediliyor.
Hiçbir zaman resmi hakikati öğrenemeyebiliriz. Ama o bir ay içerisinde Meclis-i İntikali’nin emperyalizme onun çıkarlarının bekçiliğini yapacağı konusunda taahhütlerde bulunmuş olduğuna kesin gözüyle bakabilirsiniz! “Neden?” diye soracak mısınız, bilmem. Neden açık: Emperyalizm, kendisine hiç olmazsa 2003’ten itibaren biat etmiş bir Kaddafi’yi devirip yerine kendisinden hiçbir güvence almadığı bir siyasi odağı geçirmez de ondan! Başka biçimde söyleyelim: Emperyalizm, Libya’da iç savaş başlar başlamaz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı ve Kaddafi rejimine ve ailesine karşı bazı yaptırımları öngören 1970 sayılı kararıyla Bingazi’ye çağrı yapıyordu. Bingazi doğru dürüst bir yanıt vermeseydi, 1970 tarihin karanlıklarına gömülecekti. Ama aşiret çıkarlarının damgasını yemiş olan ayaklanma emperyalizme olumlu yanıt verdi ve ittifak kuruldu. İşte bundan sonradır ki, 1973 sayılı karar çıktı, iç savaşa bir emperyalist savaş eklendi ve Libya’nın geleceğinde emperyalizme köpeklik göründü.
Ağır mı geldi sözcük? Devrime karşı emperyalist karşı-devrimin saflarına yazılanlar bu tür sıfatları hak ederler de ondan kullandık. Çünkü bugün emperyalist bir savaş ile bir iç savaşın bileşik sarsıntısını yaşamakta olan Libya’da konu budur. Türkiye solu hiçbir şey anlayamadı: Hâlâ emperyalizmin savaşı Libya’nın petrolüne el koymak için başlattığını ileri sürüyor çoğunluk. Meydanlarda hâlâ ezberlenmiş formüllerle sloganlar atıyor Türkiye solu: Emperyalizmin Ortadoğu’dan defolmasına ilişkin yanlış olmayan ama sınırlı bir içerik taşıyan sloganı, “Libya halkı yalnız değildir” benzeri saçma sapan sloganlarla tamamlamaya çalışıyor. Libya halkı kim? Bingazi’dekiler mi, Trablus’takiler mi? Türkiye solu konunun Libya sorunu olmadığını, tekil ülkeleri çoktan aşmış olduğunu, bölge çapında Arap devrimini savunmak olduğunu anlayabilmiş değil hâlâ!
“Ne yani Kaddafi’yi mi savunacağız?” Bu soru, olan bitenden hiçbir şey anlaşılmadığının tescil belgesi gibi. Hayır, Mısır ve Tunus devrimlerini savunacağız! Onları, ikisinin arasına giren karşı-devrimci emperyalist kamaya karşı koruyacağız!
Tabii, Devrimci İşçi Partisi’nin ve öncülü siyasi hareketlerin ta 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana Türkiye soluna anlatmaya çalıştığı savaş politikasının anlamı da burada bütün çarpıcılığı ile ortaya çıkıyor. Biz “ne Sam, ne Saddam” yanlıştır dediğimizde, Miloşeviç’i bahane edip Yugoslavya’yı, Taliban’dan nefret edip Afganistan’ı savunmamak yanlıştır dediğimizde, bütün bu savaşlarda sosyalistler emperyalizmin yenilgisi için mücadele etmelidir dediğimizde anlamamakta ısrar ettiler. İşte şimdi tablo: ABD ve AB emperyalizmleri, Mısır ve Tunus’ta kitlelerin gücünü gördükleri için devrimin bir süre sonra yeni dalgalarla olası bir ileri doğru atılımına karşı tedbir alıyor, ikisinin arasında yer alan Libya’da, güvenilmez, düpedüz deli Kaddafi’nin yerine bir kukla rejim kurmak için emperyalist bir savaş çıkartıyor. Türkiye solu “ne yani Kaddafi’yi mi destekleyeceğiz?” diyor hâlâ. Uyanın, yoldaşlar, konu o değil. Emperyalizm Mısır ve Tunus devrimlerine karşı yığınak yapıyor.
DİP, içinde yaşadığımız döneme 2001’den bu yana “Sürekli savaşa karşı sürekli devrim!” şiarıyla yaklaşıyor. Tunus ve Mısır devrimleri, tam da bu şiarın pratikte doğrulanmasını oluşturdu. Ama emperyalizm de DİP’in şiarını tersinden doğruladı ve Mısır ve Tunus’ta sürekli devrim tehlikesine karşı sürekli savaşı bir yeni ülkeye taşıdı!
Ya Türkiye solu? Devrimi karşı-devrime karşı koruyacak mı? Korursa, yirmi yıllık savaş politikasının yanlış olduğunu kabul etmiş olacak. Korumazsa, devrim ile karşı-devrim arasında tavır almamış olacak. Yanlışın neresinden dönülse doğru olur!