Asi Ruhlu Kasabalı
Kasaba (Turgutlu) devrimci hareketini konu alan ikinci kitabımız Asi Ruhlu Kasabalı, Etki Yayınları tarafından yayımlandı. Bu kitap devrimci harekete “Öncü Hareketi” içinden katılan ve sonra TKP (Türkiye Komünist Partisi) içinde yer alan Hüseyin Demirdal ile yapılan bir sözlü tarih çalışmasıdır.
Manisa’nın Turgutlu ilçesi, bölge halkı tarafından “Kasaba” diye bilinir. Aynı devrimci damardan gelen Kasabalı devrimciler, daha sonra iki ana kola ayrılır. Birinci kol, burjuva basınının “Kasabalılar” adını taktığı “Devrimci Kurtuluş” adlı THKP-C kökenli gruptur. Özgür Bir Dünya İçin Savaşan KASABALILAR kitabında bu gruptan iki devrimci militanın anılarını yazmıştık. Bu grubun özelliği Mahir Çayan’ın devrimci stratejisini olduğu gibi savunmasıdır.
Aynı kitapta üç devrimcinin anılarına yer verdiğimiz, ikinci devrimci kol ise Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) kuruluşunda yer alan ve daha sonra oradan koparak “Öncü Hareketi” adını alan gruptur. Bu grup da THKP-C kökenlidir. Bu grup Mahir Çayan’ın “Öncü Savaşı” stratejisini terk etmiş ve devrimci Marksizme yönelerek sınıf mücadelesinde yer almıştır.
Kitap, Hüseyin Demirdal’ın devrimci mücadele içindeki mücadele akışı paralelinde üç bölümden ibaret. Birinci bölümde arkadaşımızın çocukluğu ve ilk gençliğini yaşadığı Kasaba yılları anlatılıyor. Daha 17 yaşında illegal TKP üyesi ve Turgutlu parti sorumlusu olan Hüseyin Demirdal’ın anıları bizleri 70’lerin sert anti-faşist mücadelesine götürüyor.
Turgutlu’daki anti-faşist mücadele İzmir ve Ege’nin diğer illerinden daha çetin geçer. Bu sert geçen mücadele iki devrimci grubun “Kasabalılık ruhu” adını verdikleri dayanışma ve işbirliği içinde sürer. Bu dayanışma ruhu iki devrimci grubun liderleri Hayri Bökü ve Nurettin Gürateş’in çocukluk arkadaşı olmasında sembolleşir.
Devrimci Kurtuluş grubu ideolojisi gereği başından itibaren faşist saldırılara karşı, aynı dilden cevap vermekte tereddüt etmez. TKP yönetimi ise silahlı mücadeleye karşıdır, bu tür anti-faşist savunmaya başvuranları “goşist” olarak adlandırmaktadırlar. Ancak Kasaba’nın sert anti-faşist mücadelesi, TKP Turgutlu örgütünü de silahlı mücadelenin içine çeker.
TKP Turgutlu sorumlusu Hüseyin Demirdal birinci bölümdeki anlatısında; Kasabalı devrimciler olarak verdikleri sert anti-faşist mücadeleden örnekler veriyor. TKP merkezinin bu devrimci mücadeleye nasıl karşı çıktığını anlatıyor. TKP Merkezi ile olan bu çelişkinin onları nasıl faşizme karşı devrimci mücadeleyi savunan muhalif saflara yönelttiğini gösteriyor.
***
70’lerin sonunda TKP içinde bir grup devrimci, Merkez ile görüş ayrılığına düştü. TKP Merkez yönetimi ideolojik mücadelede iktidarını kaybedeceğini anlayınca şiddete başvurdu. Hüseyin Demirdal ve bir grup Kasabalı devrimci, TKP Merkez yöneticilerinin ideolojik olarak baş edemedikleri “İşçinin Sesi” üyelerini fiziksel olarak yok etme kararına karşı muhalif saflarda mücadele vermek için İzmir’e gittiler. Kitabın ikinci bölümü İzmir’de yaşanan bu mücadeleyi konu ediyor.
***
TKP içindeki ayrışma süreci İzmir’de hiçbir yerde olmadığı kadar kanlı yaşandı. Bu kanlı süreç, üç genç filizin yaşamına, birçok gencin de yaralanmasına neden oldu. Bu bölüm TKP yöneticilerinin kadroların kontrolünü yitirmemek pahasına, kardeşler arasına nasıl bir kandan duvar ördüğünü gözler önüne seriyor.
Hüseyin Demirdal’ın şimdi çoğu kişinin üstünü örtme çabası içinde olduğu bu olayları tüm çıplaklığı ile anımsatmasının amacı ne olabilir? Bu anlatının bir amacı, o yıllarda kardeşler arasına örülen kandan duvarları görünür kılmaktır.
O dönemde yaşanan kanlı kavgaların acısı yok saymakla dinmez. Bu yok sayma tavrının bunca yıl sonra hâlâ devam ettirilmek istenmesi, zaten acıların dinmediğini göstergesidir. Yazarlar da Hüseyin Demirdal gibi düşünmekte, bu kandan duvarın ancak açıklıkla üzerine gidilerek yıkılabileceğine inanmaktadır. Açıklık açtığı yarayı iyileştiren kılıç gibidir!
Bu olayların üstüne gidilmesinin asıl amacı, dökülen kanların, insanları birbirine düşmanlaştıran olayların sorumlularının ortaya çıkmasına ve özeleştiri yapmalarına hizmet etmektir. Çalışmada vurgulandığı gibi o dönemde yaşanan ve şimdi unutturulmak istenen planlı programlı olayların sorumluları, TKP yöneticilerinin eline ölüm listesi ve silah verdiği 17-18 yaşındaki gençler değildir. Bu olayların, dökülen kanların gerçek siyasal sorumluları kimlerse, tıpkı “Kurtuluş” grubu liderlerinden Mustafa Kaçaroğlu gibi ortaya çıkmalı ve özeleştiri yapmalıdır. (http://t24.com.tr/haber/mustafa-kacaroglu-anlatiyor-sol-ici-siddette-biz-dahil-kimse-gunahsiz-degil,295499.) Bu gerçekleşmedikçe tarih onların peşini bırakmayacaktır.
Dünya komünist hareketinde muhalifleri fiziksel olarak yok etme, yoldaşlarını öldürme geleneği, Stalin’in geriye bıraktığı kötü bir gelenektir. TKP merkez yönetimi bu geleneği Türkiye topraklarına aktaranlardan biridir.
***
Kitabın üçüncü ve son bölümünde, Hüseyin Demirdal 12 Eylül faşizmi sonrası yurtdışında yaşadığı siyasi mültecilik yıllarını anlatıyor. R. Yürükoğlu’nun ideolojik olarak doğru görüşleri savunduğundan hiçbir zaman kuşkuya düşmeyen ve o görüşleri savunabilmek için canlarını vermeyi göze alan Demirdal ve arkadaşları, Londra’da büyük bir hayal kırıklığı yaşar. R. Yürükoğlu’nun kadro politikası muhalefet ettiği TKP üst yönetiminden farklı değildir. R. Yürükoğlu’nun savunduğu görüşler ile yönetim tarzı ve pratiği çakışmamaktadır.
R.Yürükoğlu tıpkı kendisine yapıldığı gibi bu muhalefete yaşam hakkı tanımaz. Onları dinlemez, ezmeye kalkışır. Sonunda çareyi onları İngiltere’den uzaklaştırmakta bulur. Kendi yoldaşlarını sürgüne gönderir.
***
Gelecek, gıdasını her zaman geçmişten alır. Devrimci geleneğin yaşatılması, gelecek kuşaklar için can alıcı önemdedir. Türkiye devrimci hareketi 12 Eylül faşizminin ve ardından 1991’de gerçekleşen Sovyetler Birliği’nin yıkılışının olumsuz etkilerini hâlâ üzerinden atamamıştır. Türkiye solunun teorik yenilenmeye ihtiyacı olduğu kadar, direngen “Kasabalılık ruhuna”, 78 kuşağının fedakârlığına, cesaretine de ihtiyacı vardır.
Asi Ruhlu Kasabalı’nın geçmişten gelen umudun, gelecek kuşaklara taşınmasına katkı sağlaması dileğiyle…