Nusaybin’in şifreleri

Nusaybin’de beyaz bayraklarla teslim olma sahnesini Türk ordusunun nasıl bir mizansenle sunduğu, sosyal medyaya yansıyan görüntülerle açığa çıkmış bulunuyor. Buna gülüp geçebilirsiniz. Ama Nusaybin’de PKK’nin bir ilk sergilediğini göz önüne alınca mizansenin değil ama arkasındaki somut gerçeğin üzerinde durup düşünmek kaçınılmaz oluyor. Bu “ilk” şudur: geçtiğimiz Ağustos ayından itibaren PKK’ye bağlı güçler, önce YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) adlı gençlik örgütünün bayrağı altında, sonra bunların dönüştürülmesiyle YPS (Sivil Savunma Birlikleri) adı altında kentlerde ve kasabalarda hendekler kazdı, barikatlar kurdu. Başka çok sayıda vaka vardı, ama Cizre (Cizîr), Sur (Sûr), Şırnak (Şirnex), Silopi (Silopya), Yüksekova (Gewer) ve Nusaybin (Nusebîn) bu direnişin en belirgin örnekleriydi. İlk kez Nusaybin’de, PKK mücadelenin orta yerinde bu direnişe son verildiğini, kendi güçlerinin kentten çekildiğini açıklamış bulunuyor. Üstelik Nusaybin askeri bakımdan PKK’nin en güçlü kozlara sahip olduğu ilçe idi. Çünkü Rojava’ya komşuydu ve bir dehlizler sistemi ile oraya bağlanıyordu. O zaman bu gelişmeyi nesnel ve soğukkanlı biçimde değerlendirmek, mücadelenin geleceğini anlamak bakımından önem taşıyor.

Nusaybin olayının anlamı, her şeyden önce, PKK’nin askeri olarak kentlere yerleşme yönelişinin başarısızlığa uğramasıdır. Üstelik bu yöneliş, devlet güçlerinin en ufak bir sınır tanımayan, sivil halkı ve kent dokusunu savaşın gereklerine feda eden yaklaşımı dolayısıyla askeri bir yenilgiden öte çok ağır bir bedel ödenmesine, Kürt bölgesinin baştan aşağıya Suriyeleşmesine yol açmıştır. Öyle görünüyor ki, PKK çok ciddi bir hesap yanlışı yapmıştır. Nedir bu hesap yanlışı? Kentlerde barikat savaşının öncü savaşı gibi verilebileceğini hayal etmek. Barikat savaşı bütün tarihte ve bütün coğrafyalarda kitle ayaklanmasının kendine bulduğu askeri biçimdir. Devrimlerde barikatlar kurulur, çünkü kitle yeni bir dünya için mücadeleye girmiştir, sokaklardadır. Düzenin güçleri ise onu geri püskürtmek ve kentin sokaklarına, meydanlarına yeniden hâkim olmak istemektedir. Devrimci kitle de evine dönmemek için karşı tarafın üstün ateş gücüne barikatlar kurarak cevap vermekte, böylece sokaklardan evlere dönmeye direnmekte, hatta fırsatını buldukça ilerlemektedir.

6-12 Ekim ve kamu düzeni

Türkiye’nin son dönem tarihinde üç büyük toplumsal olaydan biri olan (ötekiler Gezi ile başlayan halk isyanı ve 2015 büyük fiili metal grevi) 6-12 Ekim serhildanı (isyanı), AKP hükümetinde büyük korkuya yol açmıştı. 24 Ekim’de, olayın üzerinden daha 15 gün bile geçmeden, partisinin Ege ve Akdeniz bölgeleri milletvekilleri ile kapalı bir toplantıda bir araya gelen o dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, toplantının bitiminde şöyle demişti: “Vaktiyle Sayın Cumhurbaşkanımız beni uyarmıştı. ‘Ne konuşursanız dışarı çıkar’ diye. O yüzden konuşmalarımız bu sınırda oluyor. Eğer çözüm süreci yarım kalırsa o bölgeyi yönetemez hâle geliriz. Süreç devam ederken kamu düzenini de kamu otoritesi de sonuna kadar korunacak.”

Kapalı bir toplantıda itiraf edilen ve dışarı sızan bu korku nedendi? Çünkü Kürt kentleri “Kobani düştü düşecek” hoyratlığına karşı HDP’lisiyle AKP’lisiyle ayağa kalkmıştı. İşte hendekler ve barikatlar bu bağlamda devlet için büyük bir kaygı kaynağı olmuştu. Yukarıdaki alıntıda yer alan “kamu düzeni” kavramı ondan sonra Davutoğlu’nun ağzından düşmedi. HDP ile müzakereler sırasında “kamu düzeni” hep gündeme geldi. Çünkü devlet, halk yeniden sokağı fethedecek olursa, hendek ve barikatların tehlikeli bir mevzi olacağını biliyordu.

Ama halk yeniden sokağa çıkmadı. Halkın ne zaman sokaklara döküleceğine en güçlü siyasi hareketler bile her zaman karar veremez. Halk 6-12 Ekim arası milyonlarıyla sokağa çıktığında daha ilk akşam İmralı’dan “eve dönün” mealinde bir mesaj alıp, ikinci akşam bunu açıklayan Kürt hareketi, halkı bir daha sokağa çıkaramadı. Halk çekilince barikatlar ve hendekler savunmasız hâle gelir. Çünkü yukarıda söyledik: barikat bir kitle hareketinin savunma aracıdır, bir öncü savaşı tekniği değil.

Ne kentte, ne kırda

Önümüzdeki dönemde Kürt bölgesinde ne yaşanacak? Muhtemelen savaş durulacak. Çünkü kentler devletin elindedir. Kırlarda ise PKK yaygın eylemlere başvurmuyor. Bunun nedeni üzerinde tartışılabilir. Ama Rojava’nın savunma gücü olan YPG’nin ABD ile birlikte hem Rakka’ya dönük, hem de Mınbiç bölgesinde askeri operasyon yaptığı bir dönemde PKK’nin kuzeyde askeri faaliyete girişmemeyi, şu ya da bu nedenle seçmiş olması en büyük olasılıktır. Kaldı ki Kürt hareketi açısından, ABD ile kurulan ittifak dolayısıyla bu emperyalist güçten bağımsız bir inisiyatif geliştirmek giderek zorlaşacak, adım adım imkânsız hâle gelecektir. Ancak güneyde durum değişirse olasılıklar değişecektir. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının siyasi sonuçları da göz önüne alınırsa, Kürt hareketinin zor bir döneme girmekte olduğunu söylemek mümkündür.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2016 tarihli 80. sayısında yayınlanmıştır.