Devrimci İşçi Partisi açıklaması: Sandıklar kapanıyor sınıf mücadelesi devam ediyor!
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için sandıklar kapanmış, yeni bir mücadele dönemi daha açılmıştır. İstibdad rejimi Türkiye’yi nasıl yönettiyse seçimi de öyle yapmıştır. Devlet olanakları istismar edilerek, çok sayıda usulsüzlükle ve yer yer düpedüz zorbalıkla halkın iradesine ket vurulmuştur. Ancak halkın hürriyet isteği ve iradesi bakidir. İstibdada karşı hürriyet mücadelesi devam edecektir.
Ekonomik kriz, emperyalist savaş ve istibdad rejimi en önemli gündemler olarak önümüzdedir. Birkaç saat içinde yayınlanacak seçim sonuçları, tek tek partiler için rakamlar ve yüzdeler ne olursa olsun, Türkiye’nin en yakıcı sorunlarında işçi ve emekçi milyonlar ile bir avuç asalak kapitalist, başka bir ifade ile yüzde 99 ile yüzde 1 karşı karşıyadır. Yüzde 1’lik asalak kapitalistler, sınıfını bilen ve sınıf çıkarlarıyla hareket eden bir sınıf olarak karşımızdadır. İşte bu bir avuç kapitalist, sömürü sayesinde elde ettikleri ekonomik güçle yüzde 99’a hükmetmektedirler ve sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın kendilerinin kazanacağı bir düzen kurmuşlardır.
16 Nisan referandumu günü saat 17:00’de TÜSİAD bir açıklama yapmıştı. Bazılarının gözünden kaçmış olabilir. Ancak Devrimci İşçi Partisi, bu açıklamayı derhal “TÜSİAD muhtırası” olarak tanımlamış ve şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Türkiye'nin yüzde 1'inin yani sömürücü, asalak burjuva sınıfının temsilcisi TÜSİAD, sandıklar kapanır kapanmaz saat 17:00'de bir bildiri yayınlayarak kendi tavrını ortaya koymuştur. Bu bildiride TÜSİAD sonuç ne olursa olsun ABD ve AB emperyalizmine kayıtsız tâbiyet, esnekleştirme adı altında işçi sınıfının kazanımlarına saldırı talep etmektedir. Burjuvazi ve emperyalizm sonuç ne olursa olsun bu taleplerini dayatacaktır. Meşruiyeti tartışmalı bir referandumun sonucunda iktidarı sarsılan bir Erdoğan'ı ve partisini kendi taleplerini uygulamaya memur etmek isteyecektir.”
Nitekim 24 Haziran’a gelirken birden fazla aday, ittifak ve parti yarışsa da tek bir program vardı. TÜSİAD’ın programı. Tayyip Erdoğan, 24 Haziran’a TÜSİAD’ın muhtırasını uygulayarak geldi. Şeker fabrikalarını sattı, eğitim ve sağlıkta özelleştirmeye hız verdi, grevleri yasakladı, OHAL’i patronların önünü açmak için kullandı, yerli ve yabancı sermayenin uyarısı ile faiz artışı için Merkez Bankası’nı serbest bıraktı, emperyalist sermayeden para dilenmek için kurmaylarını İngiltere’ye yolladı. Suriye başta olmak üzere bölgede ABD emperyalizmi ile işbirliğini sıkılaştırdı. Kuzey Suriye’de boydan boya bir NATO koridoru kurulmasında aktif rol oynadı.
Muhalefettekiler ise seçim öncesinde bir bir TÜSİAD’ın huzuruna çıktılar. Millet İttifakı bileşenleri serbest piyasayı esas almak, uluslararası sermayeye güven vermek, Merkez Bankası bağımsızlığı, yapısal reformlar başlıkları altında birebir TÜSİAD programını savunuyor. HDP, TÜSİAD’ın huzuruna çıkıp aynı kervana katılıyor. Dış politikada, ABD ve AB ekseni, NATO’ya bağlılık millet ittifakının omurgasını oluşturuyor. NATO’culuk CHP ve İyi Parti’nin programının başköşesindedir. Abdullah Gül’e desteği ile birlikte Saadet de Amerikan muhalefetinin parçası artık. HDP de Kürt halkının emperyalizmden gördüğü zararlar ortada olduğu halde NATO’cu çizgide ısrar ediyor. Özetle TÜSİAD’ın muhtırası adresine ulaşmış durumda.
Devrimci İşçi Partisi ise Türkiye’nin emekçi yüzde 99’unun sorunlarının emperyalizmin gölgesinde ve TÜSİAD’ın programıyla çözülemeyeceğini söylüyor. Sosyalizm bugün emekçi halkın kapitalizmden ve emperyalizmden kaynaklanan sorunlarının tek çözüm yoludur.
Özelleştirmeye karşı kamulaştırma, yoksul halkın değil zenginlerin vergilendirilmesi, işten çıkarmaların yasaklanması, dış ticarette gümrük birliği değil devlet tekeli, kambiyo rejiminde sermaye hesabı üzerinde kontrol, şirketleri değil halkı borç batağından kurtarmak amacıyla bankaların kamulaştırılması, piyasaya ve özel mülkiyete karşı kamu mülkiyeti ve planlama… İşte krizin faturasını krizi yaratan kapitalistlere kesecek politikalar bunlardır. Bu politikaları ancak sermayeyle ve emperyalizmle hiçbir çıkar bağı içinde olmayan sosyalistler savunabilir. Sendikalaşmanın fiilen olanaksızlaştırılmasına yönelik uygulamalara, grev hakkının istibdad rejimince gasp edilmesine, asgari ücretin açlık sınırının altında tutulmasına, köylünün modern yöntemlerle yoksullaştırılmasına, esnafın büyük perakende sermayesince ezilmesine karşı bir bütünlük içinde ancak sosyalistler mücadele edebilir.
Emperyalist zincirleri kırmak için Türkiye NATO’dan çıkmalı, başta İncirlik olmak üzere emperyalist üsler kapatılmalıdır. Türkiye Gümrük Birliği’nden çıkmalı, Avrupa Birliği ile aday üyelik sürecine son verilmelidir. Türkiye’nin geleceği emperyalist Avrupa’da değil emperyalist Avrupa’nın külleri üzerinden yükselecek bir Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’nde, bu siyasi birliğin Ortadoğu Sosyalist Federasyonu ile kardeşleşmesinde olabilir. Bizim Avrupa’daki dostlarımız Avrupa işçi sınıfıdır. Halkların kardeşliği ile anti-emperyalizmi birlikte ancak sosyalistler savunabilir. Başta Kürt sorununun çözümü olmak üzere halkların barışı ancak bu zeminde sağlanabilir.
Laiklik Batıcı büyük sermayenin gözünde Türkiye’nin batılılaşma serüveninin bir uğrağıdır. Bizler için ise emekçi halkın birliğini sağlamanın vazgeçilmez bir unsurudur. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların özgürlüğünün zeminidir. Eşitliğin, özgürlüğün ve demokrasinin teminatıdır. Sermayenin çıkarına geldiğinde laikliği nasıl terk ettiğini gördük, yaşıyoruz. Emperyalistlerin sahte laikliği, tekfirci mezhepçi canileri kullanmalarına ve bölgemizde kardeş kanı akıtmalarına engel olmamıştır. Halkımız ise tam tersine laikliğe tüm gücüyle sarılmalıdır. Bunu sağlamak zorunda olan, din istismarından ve mezhepçilikten hiçbir çıkarı olmayan emekçi sınıfların temsilcisi sosyalistlerdir.
Türkiye, baskıcı bir tek adam ve istibdad rejiminden kurtulacak ve hürriyete doğru yürüyecekse bu yürüyüşün öncüsü işçi sınıfı olmak zorundadır. Demokrasiyi sömürünün maskesi olarak kullanan sermaye ve emperyalizm her adımda bu yürüyüşe çelme takmaktadır. Bugün dünya ekonomisindeki büyük kriz ve sarsıntı dolayısıyla ve bu ortamda işçi sınıfı ve emekçileri susturabilmek uğruna bütün dünyada güçlü yürütme ve tek adam üzerinde odaklaşmış rejimler burjuvazinin desteğini alıyor. Bizim patronlar sınıfı da bir kez elde ettikten sonra tek adam çevresinde odaklanan sistemi bırakmak istemeyecektir. Parlamenter sisteme dönüş sözleri yalandır. Daha seçimler bile yapılmadan Millet İttifakı içinde bu konuda takvim kavgası başlamıştır. Bir de seçimleri kazansınlar, görün siz! Tayyip Erdoğan’ın olası bir yenilgisi tek başına hürriyetin kapılarını açmayacaktır. Milletin başına şu değil bu patronu seçerek istibdadı yenemeyiz. Yetkileri alınmış, zincire vurulmuş bir parlamento ile halk egemenliği tesis edilemez. Ülkenin yeniden kurulması ancak örgütlü halkın oluşturacağı temel üzerinde yükselecek barajsız, yasaksız, siyasi, hukuki ve ekonomik sınırlamalardan kurtarılmış zincirsiz bir Kurucu Meclis’le mümkün olacaktır.
İşçi ve emekçi kardeşler! Bu ülkenin yüzde 99’u!
Sorunlarımız çözümsüz değil. Ama çözümün yolu işçi ve emekçilerin en az patronlar kadar sınıfını bilmesinden, sınıf bilinciyle hareket etmesinden ve emperyalizmden, sermayeden bağımsız olarak örgütlenmesinden geçiyor. Oyunu kime vermiş olursan ol, elini sınıf kardeşine uzat! Sınıfını bil ve safları sıklaştır!
Devrimci İşçi Partisi’ne katıl!
İşçi ve emekçilerin nasırlı elleriyle Türkiye’yi yeniden kuralım! Zincirsiz Kurucu Meclis için ileri!
Fabrikalar bankalar devletin, devlet işçinin olacak!
Kahrolsun emperyalizm! Kahrolsun istibdad! Yaşasın hürriyet!