Suriye merkezli Ortadoğu’da güç dengeleri değişirken…
Rusya’nın Suriye’ye silah sevkiyatını hızlandırması ve Tartus deniz üssünün yanı sıra Lazkiye’de bir hava üssü edinmesi biçiminde başlayan, ama daha sonra bir haftadır ara vermeden devam eden bir hava bombardımanını da içerecek biçimde genişleyen hamlesi, Ortadoğu’da güç dengelerinin baş döndürücü bir hızla değişeceğinin işaretini verdi. Kartlar yeniden karılırken, Suriye’nin odağında durduğu Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin planlar hummalı bir biçimde yeniden gözden geçiriliyor.
En baştan belirtelim ki, Suriye krizi, Ortadoğu’nun düğüm noktasıdır, bölgesel ölçeği aşan dünya çapında pek çok bağlantısı olan etkileşimli bir sürecin parçasıdır. Dolayısıyla, Suriye’nin politik geleceği asla bu ülkeyle sınırlı değildir, bütün Ortadoğu’nun geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle bugünlerde gelecekteki birkaç on yılı belirleyecek politikaların temeli atılmaktadır tespiti abartılı bir değerlendirme sayılamaz.
Son bir yılda, Rusya ile Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleriarasında hızlanan diplomatik trafik, Rusya ve Çin’in ilk kez bu yılın mayıs ayında birlikte düzenledikleri deniz tatbikatı, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Moskova ziyareti bunun ön habercisi mahiyetindeydi. Gelişmeler, Rusya’nın yalnızlaşmak bir yana, Ortadoğu’da bir çekim odağı olmaya başladığını gösteriyor.
Suriye’deki askeri etkinliğini artırmasının siyasi etkileri sürerken, Rusya yeni bir hamle daha yaptı. Geçtiğimiz günlerde Rusya, Irak, Suriyeve İran arasında IŞİD’e (DAİŞ) karşı bir istihbarat paylaşımı anlaşması yapıldı. Bu da ABD’den habersiz gerçekleştirildi. Açıktır ki, bu hamle Rusya’nın ABD’nin oluşturmaya çalıştığı koalisyona alternatif bir IŞİD’le mücadele koalisyonu oluşturma çabasıdır. Dahası, Irak yönetiminin ABD’den habersiz Rusya ve İran’la böyle bir işbirliğine gitmesi ABD emperyalizminin içine düştüğü aczi ortaya koymaktadır.
Çin ve İran
Yine geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bilgilere göre, Çin Rusya’nın Suriye’de “IŞİD’le mücadelesi”ne askeri katkı sunacak. Halen bir Çin kruvazörü Akdeniz’e girmiş bulunuyor ve bunu yakında bir uçak gemisinin izleyeceği söyleniyor. ABD emperyalizmi büyük stratejisini Çin’i Doğu Asya’da çevreleyerek dengelemek fikri üzerine oturtmuşken, Çin’in Suriye’de Rusya ve İran’la “IŞİD’e karşı mücadele” için askeri manevraya başlaması ABD’yi şaşkınlığa sürükleyecektir. Çin ile Rusya, yakınlarda Akdeniz’de bir de askeri tatbikat düzenleyerek Batı’ya bir uyarı sinyali vermiş bulunmaktadır.
İran’ın Haziran ayında P5+1 ülkeleriyle imzaladığı Viyana Anlaşması dönemin en önemli diplomatik olayıdır. İran bu anlaşmayla ABD’nin uyguladığı yalnızlaştırma siyasetini yumuşatmayı başardı. Viyana Anlaşması’ndan bu yana Rusya’nın İran ile arasında yeni bir eşgüdüm geliştirmiş olması da dikkat çekiyor. Geçtiğimiz günlerde İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün komutanı General Kasım Süleymani’nin Moskova ziyaretini bu eşgüdümün bir işareti olarak değerlendirmek gerekir.
Suriye, Rusya’nın Akdeniz’e açılan kapısıdır. Ortadoğu’daki askeri gücü ve etkinliği büyük ölçüde Suriye’deki askeri kapasitesine bağlıdır. Rusya, Ortadoğu’da daha etkin olmak, bölgenin yeniden şekillendirilmesinde söz sahibi olabilmek için politikasında köklü bir değişikliğe giderek Suriye’deki askeri varlığını belirgin bir biçimde güçlendiriyor. Rusya, Suriye’nin limanlarına askeri uçaklar, tanklar, füze bataryaları olmak üzere ciddi bir askeri güç yerleştirmeye başladı. Bu gelişmeler, önümüzdeki aylarda Suriye’deki güç dengelerini ve savaşın gidişatını değiştirebilecek niteliktedir. Rusya artık Suriye’nin odağında durduğu Ortadoğu’nun çok daha etkin bir gücü olarak sahnede yerini alacaktır. Kuşkusuz ki bu durum, ABD ile Rusya arasındaki rekabeti daha da keskinleştirecek ve Suriye’nin geleceği açısından önemli sorunlar da yaratacaktır.
Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı ve etkinliğini artırmasının elbette başka nedenleri de var. Bunlardan birisi, IŞİD ve El Nusra saflarında savaşan 10 bin civarında Kafkas kökenli radikal İslamcı militanın bulunmasıdır. Bunların gelecekte Rusya için çok ciddi bir tehlike olacağı düşünülüyor.
Gelinen yerde “IŞİD’le mücadele” devletler arasındaki güç siyasetindeki hamleleri meşrulaştırma aracı, bir örtüsü işlevini görüyor. Dünya ve bölge güçleri IŞİD’e karşı gerçekleştirdikleri askeri müdahalelerde kendi siyasi hedeflerine ulaşmak, kendi müttefiklerini güçlendirmek, dünya siyasetinde güç kazanmak amacını güdüyorlar. Çin ve Rusya’nın Akdeniz’de kendi stratejik çıkarları vardır. Örneğin, Rusya’nın Akdeniz’e inmesi ABD ve NATO’nın kuşatmasını yaracak veya geriletecektir. Rusya’nın amacı, Kırım’ın ilhakı sonrasında maruz kaldığı yalnızlaştırmayı aşmaktır.
Emperyalizmin aczi
Kuşkusuz ki Rusya’nın daha aktif bir politikaya geçmesi noktasında, ABD’nin başını çektiği IŞİD karşıtı koalisyonunbir yıldır IŞİD’e karşı yürüttüğü operasyonun başarısızlığı önemli bir etkendir. IŞİD, PYD’den aldığı yenilgiler bir yana havadan bombardımanlar nedeniyle beklendiği gibi gerilemedi. Tekfirci güç belli yerlerden çekilirken, başka yerlerde yeni mevziler kazandı. Bu da Rusya’ya “Suriye yönetimini dahil etmezseniz IŞİD’le mücadelede başarılı olamazsınız” deme olanağı sundu. Nitekim son bir aydır Rusya, IŞİD’e karşı mücadelede Rusya’nın da yer alacağı daha geniş bir koalisyonun gerekliliğinden söz ediyor.
Bu durum karşısında ABD’nin seçenekleri de sınırlı görünüyor. Rusya’nın emrivakisini sineye çekmekten ve bunu “onurlu bir işbirliği”ne dönüştürmekten başka bir seçeneği görünmüyor. Ukrayna’da doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçındığı Rusya ile Suriye’de karşı karşıya gelmek daha zor görünüyor. ABD yapabileceği en fazlasından Rus uçaklarının Bulgaristan, Yunanistan ve Irak hava sahasından geçişini önlemeye çalışmak olsa da, bunu bile tam anlamıyla başaramadı. Gelişmeler, Devrimci İşçi Partisi’nin 3. Kongresinde ifade ettiği “aradan geçen iki yıl içinde emperyalizmin zaafları ve savunma halinde olduğu”tespitini fazlasıyla doğrulamaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki, Rusya tüm bu manevra ve ataklarıyla Ortadoğu’daki etkinliğini arttıracak, bunu da Ukrayna krizinde bir koz olarak kullanacaktır. Hem ABD hem de Rusya güçlerini tahkim etmeye, safları kendi etrafında sıklaştırmaya çalışacaktır. ABD’nin PYD’yi KDP çizgisine çekme çabasını da bu çerçevede değerlendirmek lazım. ABD ve Rusya, Suriye için birkaç yıla yayılacak “Esad’lı geçiş, Esad’sız çözüm” biçiminde formüle edilebilecek bir “geçiş dönemi” üzerinde anlaşmışlardır. Bu, ABD ve Rusya’nın merkezinde, diğer güçlerin ise ikincil bir rol oynayacağı bir süreç olacaktır. Suriye denkleminde çok yönlü değişmeler, askeri ve politik içerikli çözümler iç içe geçerek gelişecektir.
Sonuç olarak, muhtemelen başlangıçta herkesin planladığından çok başka bir Suriye ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz, bu AKP’nin de tasarladığı hedeflerden büsbütün farklı olacaktır. Öte yandan ABD’nin yanı sıra, Rusya’nın Suriye merkezli Ortadoğu’da askeri etkinliğini artırması, bölgeye silah ve asker yığınağını artırması savaş olasılığını da güçlendirmektedir. Patlamaya hazır barut fıçısını andıran bölgeyi çok daha büyük bir kaos beklemektedir. Kuşkusuz ki, bu durumda gün işçi sınıfı ve ezilen halklar için ABD ve AB emperyalizmi konusunda olduğu gibi, Rusya konusunda da dayanaksız hayallere kapılma günü değil, mücadeleyi büyütme günüdür.