Devrimci İşçi Partisi Bildirisi: İradesi yerle bir edilen meclis terk edilmelidir! Zincirsiz bir Kurucu Meclis için ileri!
15 Temmuz başarısız darbesinde Amerikan bombardıman uçakları kullanılarak bombalanan meclis, geçtiğimiz günlerde ardı ardına siyasi bombalarla tarumar edildi! Birkaç gün içinde istibdadın farklı güçleri meclisi dört bir yanından vurdular.
Cumhurbaşkanı, bugünkü meclisle aynı adı taşıyan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 2011’de oybirliğiyle kabul ettiği bir uluslararası insan hakları sözleşmesinden, İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekildiğini, tek başına imzaladığı bir cumhurbaşkanı kararıyla ilan etmeye kalkıştı. Cumhurbaşkanının insan hakları mevzuatı konusunda yetkisi olmadığı halde. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu pijamasıyla, pabuçlarını giymesine dahi izin vermeden, 90 bin seçmenin oyuyla girdiği meclisten polis zoruyla yaka paça çıkardı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ülkenin dördüncü partisi konumunda olan, istibdadın can simidi MHP’nin genel başkanının talimatıyla meclisin üçüncü büyük partisinin, yani 6 milyon seçmenin oyuyla temsil edilen HDP’nin kapatılması için dava açtı. Kısacası, yürütmenin başı, polis ve yargı, meclisin itibarını binbir parça halinde yerle bir etti.
Meclis yok hükmünde!
Bir süredir, “şehit gazi” edebiyatının hayatın her alanına yayılmasının etkisiyle TBMM için “Gazi Meclis” adı yeniden dolaşıma sokulmuş bulunuyor. Bizde “gazi” denince en çok Dünya Savaşı’nın ve Millî Mücadele’nin yaşlı malûl gazileri anlaşılır. Meclis “gazi” sıfatıyla yaşlanmış bir imgeye sahip oldu. Şimdi, bunun uzantısı olarak ölüm döşeğine yatırılıyor!
Yasama meclisi, hangi demokrasiden dem vurulursa vurulsun halkın sesinin beşiğidir. Bugün 1921 anayasasının kuvvetler birliğinden ikiyüzlü biçimde dem vuranlar, o anayasanın merkezinde meclisin yer aldığını, rejimin adının “meclis hükümeti” olduğunu, hükümetin bütünüyle meclise bağımlı olduğunu halktan gizliyorlar. Onların kuvvetler birliğinden anladığı Cumhurbaşkanı’nın meclis ve mahkemeler üzerindeki sultasıdır. Oysa 1921 anayasası, tam tersine, hükümeti meclise tâbi kılarak kuvvetler birliğine yaslanır.
Yok hükmünde bir mecliste gölge boksu yapmak istibdadın eline oynamaktır. Yok hükmünde bir mecliste Salı günleri grup toplantılarında Karagöz-Hacivat oyunu oynamak, halkı temaşa sanatlarıyla oyalamaktır. İstibdadın figüranı olmak istemeyen herkes meclisin aldığı yaralar karşısında meclisi terk etmelidir! Böyle bir hamle, siyaseti değil istibdadı krize sürükleyecek ve sıkıştıracaktır. 600 milletvekilinden 230’a yakınının meclisten çekilmesi iktidarı büyük bir zorlukla ve meşruiyet kaybıyla karşı karşıya bırakacaktır. Bu aşamadan sonra istibdadın yeni bir sopalı ara seçimle boşalan sandalyeleri doldurması kesin olarak reddedilmelidir. Bu aşamadan sonra emekçi halkın kitlesel bir seferberliği dışında bir millet iradesi tecelli olamaz. Bu irade ancak zincirsiz, barajsız, eşit koşullarda, propaganda özgürlüğüyle Kurucu Meclis seçimiyle gerçekleşebilir.
Muhalefetin bu adımdan imtina etmesi, olan biteni normalleştirmesi, üstüne üstlük AKP ve MHP’nin sahte anayasa tartışmasına “yüksek fikirleri” ile dahil olmaya çalışması ise istibdadın değirmenine su taşımaktan başka bir anlam taşımaz. Dahası AKP ve MHP’nin Anayasa’yı gerçekten tartışacağını düşünmek safdillikten başka bir şey değildir. Bugün istibdada karşı mücadele etmek yerine anayasa masasına oturmak, iki şeyden biri anlamına gelir: Bir olasılık, Kürtlerin katılmadığı bir anayasa tartışmasına onay vermektir. Aynı derece yüz kızartıcı olan ikinci olasılık ise istibdad partilerine HDP’nin kapatılmasıyla siyasi yasaklı durumuna düşecek HDP’lilerin yerine ve daha önce boşalmış olan milletvekili sandalyeleri için ara seçime gitme fırsatı vermek demektir. Böylece, istibdada anayasa değişikliğini referanduma götürecek eksik olan sandalye sayısını tamamlama fırsatı sunulmuş olacaktır! AKP ve MHP’nin 337 milletvekili vardır. Oysa anayasayı halk oylamasına yollamak için asgari 360 milletvekili gerekmektedir. AKP-MHP’nin Yargıtay hüllesiyle İrfan Fidan’ı siyasi komiser olarak başına getirdiği Anayasa Mahkemesi ile HDP’yi kapatması hatta bunun zamanlamasını da kendi çıkarlarına göre ayarlaması mümkündür. Bu şekilde yapılacak bir ara seçimle Cumhur İttifakı’nın 23 milletvekilini tamamlaması ve istibdad koşullarında millete yeni bir anayasa referandumu dayatması zor olmayacaktır.
Zincirli meclisi terk etmek zincirsiz bir Kurucu Meclis’e giden yolu açar. Zincirli mecliste figüran rolü oynamaya devam etmek ise seçim, referandum vb. adlar altında istibdadın yapacağı dayatmalara ortak olmak anlamına gelir.
Ekonomi yerlerde sürünüyor, işçiyi emekçiyi de süründürüyor!
Mesele sadece dar anlamda bir yönetim biçimi sorunu değildir. İstibdad rejimi emekçi halkın yaşamsal sorunlarını çözmek bir yana derinleştirmekte, halkın istibdadın zincirlerinden kurtulması ekonomik ve sosyal olarak bir hayat memat meselesi haline gelmektedir. Merkez Bankası başkanının, İstanbul Sözleşmesi’nin sözde iptali gibi, yine bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alınması, ucu milyonlarca işçi ve emekçinin sofrasındaki ekmeğe dokunan sonuçlar yaratmıştır. Yüksek faizle hane halkının boynundaki borç zinciri katmerlenmiştir. Güya enflasyonu kontrol altına almak için yapılan bu hamle gece yarısı kararnamesiyle birlikte ters tepmiş, sonu hayat pahalılığında ciddi bir artış demek olan döviz kuru dalgalanmaları ekonomiyi allak bullak etmiştir. Mesele Merkez Bankasının bağımsızlığı değildir, zira Merkez Bankası bağımsızlığı sermayenin çıkarlarına bağımlılığın üstünü örten bir yalandır. İstibdad rejiminin ekonomideki keyfi yönetimi de sermayenin çıkarlarına bağlı ve bağımlıdır. Bu keyfi yönetim sermaye düzeninin emekçi halk üzerindeki yıkıcı etkisini hızlandırmakta ve derinleştirmektedir.
Nihayet içeride emekçi halkın sırtından sopayı eksik etmeyen istibdad rejimi emperyalizme tam bir teslimiyet içindedir. Her gün iktidar cephesinden yükselen Batı karşıtı nutukların hiçbir kıymeti yoktur. Apaçık gerçek ise Türkiye’nin NATO’nun Irak operasyonunun komutasını üstlenmesidir. TSK’nın kendisine iliştirilmiş ÖSO çeteleriyle Suriye’nin kuzeyinde boylu boyunca inşa edilen NATO koridoruna bekçilik yapmasıdır. AB’ye Gümrük Birliği zinciri ile kölece bağlılığın sürdürülmesidir. İktidar için Filistin halkının haklarının değil, korsan İsrail’le ticaretin kesintiye uğramamasının kırmızı çizgi olmasıdır. Ekonomideki son çalkantılar esnasında iktidar dört koldan açıklamalar yaparak dövizde liberal kambiyo rejimine ve serbest piyasaya bağlılık yeminleri etmiştir. Türkiye’de Anayasa ve yasaları dilediği gibi çiğnemekte olan iktidar bu imtiyazını sadece Türkiye’ye ucuz işçi sömürmek için gelen emperyalist şirketlerle paylaşmaktadır. En yakın örnekler olarak Amerikan Cargill, Alman Döhler, İsveçli Systemair, İspanyol Baldur, Fransız Bel Karper şirketleri istibdadın himayesi altında işçilerin sendikalaşma hakkını çiğnemekte, çalışma haklarını gasbetmektedir. İktidar üç maymunu oynamaktadır, yargı oralı olmamakta, davaları sümen altı etmektedir.
Hedefimiz zincirsiz bir Kurucu Meclis olmalıdır!
Türkiye’nin emekçi halkının yaşamsal hale gelmiş, ölüm kalım meselesine dönüşmüş olan iş, aş, hürriyet talebi sadece ülkeye giydirilmiş olan bu deli gömleği rejimin cepheden karşımıza alınmasıyla karşılanabilir. Zincire vurulmuş meclis için yapılacak sopalı seçimlere, halkın kimlikler temelinde birbirine karşı kışkırtıldığı, şovenizmle, ırkçılıkla, mezhepçilikle, erkek egemenliğiyle zehirlenmiş bir atmosferde, paranın her şeyi satın alabildiği bir ortamda gitmek bugüne kadar verdiğinden daha farklı bir sonuç vermeyecektir. İstibdad, var olan rejim özellikleri altında seçim yoluyla ortadan kaldırılamayacaktır.
Türkiye’nin önündeki çözüm, zincire vurulmuş meclis için erken ya da ara seçim değil, zincirsiz, barajsız, eşit koşullarda, propaganda özgürlüğüyle yapılacak bir Kurucu Meclis seçimidir! Kurucu Meclis’e giden yol zincirli meclisten, sopalı seçimlerden geçmez. Mevcut zincirli mecliste siyasi partiler ve milletvekili seçim kanunlarında yapılacak olası değişiklikler emekçi halkın kurucu iradesinin değil, istibdadın millet iradesini yıkıcı eylemlerinin önünü açacak nitelikte olur.
Bizim önerdiğimiz yol Türkiye’nin tarihinde Kurucu Meclis niteliğindeki Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşuna giden yolun bir benzeridir. Dün, Millî Mücadele döneminde, bütün Anadolu’da 1918’den itibaren oluşmuş kongre iktidarlarının üzerinde yükselen Erzurum ve Sivas’tan Ankara’ya, Büyük Millet Meclisi’ne uzanan yol, bugünün koşullarında fabrikalardan, emekçi mahallelerinden, grevlerden, direnişlerden, Kürt halkının, Alevilerin, gençliğin, kadınların fiilî, meşru, kitlesel mücadelelerinden geçecektir. Dün İngiliz işgali altında zincire vurulmuş Mebusan Meclisi’nden umudu keserek kendi yoluna giden Türk ve Kürt halkları bugün de emperyalizmin, sermayenin ve istibdadın zincirine vurulmuş mecliste çözüm arayamaz! Bugünkü meclis içinde, halkın siyasi iradesinin tecelli edebileceği tek eylem zincirli meclisi terk etmektir. Bu seçeneğin meclis aritmetiğinde yaratacağı sonuçlardan daha önemli olan emekçi halkın bağrındaki mücadele dinamiklerine yapacağı etkidir. Yüzde 50+1 matematiğine endekslenmiş siyasetin kimyasının değiştirilmesinin vakti gelmiştir ve geçmektedir!
Emekçi halkın ezici çoğunluğunu oluşturduğu milletin bağrında kendi kaderini kendi eline alacak ve kurucu bir iradeye dönüştürecek potansiyel vardır. İhtiyacımız olan gücü ortaya çıkarmak için kimlikler üzerinden bölünmeye son vererek, toplumun işçilerden, emekçilerden ve yoksul köylüden oluşan çoğunluğunu örgütleyerek bir avuç sömürücü azınlığın karşısına çıkmalıyız. Biz yüzde 1’in karşısına yüzde 99’u çıkaracak bir mücadele hattı öneriyoruz. Çağrımız, istibdada karşı emekçi halkın ekmek ve hürriyet talebinin yanında olan tüm güçleredir!
Kimliklerde bölünmeye hayır! İşçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler el ele ekmek ve hürriyet için birlikte mücadeleye!
Ayaklar altına alınmış olan zincirli meclisten çekilin! Zincirli meclise sopalı seçimlere hayır! Ne erken, ne ara seçim! Zincirsiz, barajsız, eşit koşullarda, propaganda özgürlüğüyle Kurucu Meclis seçimi için ileri!
Kahrolsun istibdad! Yaşasın hürriyet!
Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın enternasyonalizm!