Barbarlığın 2014’ü
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2015 tarihli 63. sayısında yayınlanmıştır. Yazı Paris’te Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıdan önce yazılmış ve yayınlanmıştı.
2013 yılı sonunda yazdığımız bir değerlendirme yazısında 2014 yılında Avrupa’nın bambaşka bir yer haline geleceğini, Mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde faşizmin gölgesinin bütün kıtanın üzerine düşeceğini yazmıştık. Mayıs ayı geldi, seçimler yapıldı ve üç ülkede faşist, ön-faşist ya da aşırı sağcı partiler 1930’lu yıllardan beri ilk kez birinci parti haline geldi: Fransa, Britanya ve Danimarka. Ayrıca faşizmin yükselişi neredeyse bütün ülkelerde görülebiliyordu. Macaristan ve Yunanistan’da açıkça Nazi sembollerini kullanan partiler ülkelerinin güçlü partileri haline gelirken, Nazizm konusunda travmatik bir deneyim yaşamışolan Almanya’da bile ilk kez açıkça Nazi geçmişe referans yapan bir parti (NPD) Avrupa Parlamentosu’na bir temsilci yollamayı başardı. Şimdi Müslümanlara düşman bir hareket (PEGIDA) her hafta büyüyen sayıda insanın katılımıyla gösteriler düzenliyor.
Ama 2014 faşizmin Avrupa’da yükselişi açısından asıl bir başka ülkede, henüz Avrupa Birliği üyesi olmayan eski Sovyet cumhuriyeti Ukrayna’da büyük bir sürpriz sundu bize. Şubat ayında ülkenin cumhurbaşkanı büyük kitle hareketlerinin basıncı altında devrilirken yerine kurulan NATO ve AB yanlısı hükümette faşistler altı bakanla koalisyon ortağı olarak yer alıyordu. Hitler’den bu yana ilk kez faşistler Avrupa’da iktidar ortağı olmuştu. Gerçi sonbaharda yapılan seçimlerde büyük bir başarı gösteremediler, ama 2015’i çok anlamlı bir gösteri ile karşıladılar. Binlerce, belki de on binlerce insan İkinci Dünya Savaşı döneminde Hitler’in ordularının işgal ettiği Sovyetler Birliği’nde Nazi müttefiki olan Ukrayna milliyetçi lideri Stepan Bandera’nın anısına büyük bir yürüyüş düzenlediler! Faşizm açık açık, adını söyleye söyleye geri geliyor!
Hıristiyan nüfusun ağırlıkta olduğu Avrupa’da faşizm yükselirken, Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu Ortadoğu coğrafyasında başka bir barbarlık eğilimi başını kaldırdı. Kendine Irak ve Büyük Suriye İslam Devleti adını veren bir örgüt (Arapça adının kısaltmasıyla DAİŞ, Türkçe’de yaygın kullanılan kısaltmayla IŞİD) Ortadoğu’nun yüz yıllık devlet düzenini altüst edecek kadar güçlü bir biçimde sahneye çıktı, Suriye’nin ve Irak’ın topraklarının bir bölümü üzerinde kendine İslam Devleti adını veren bir siyasi birim kurdu, liderini de bütün Müslümanların halifesi ilan etti. Haziran ayından bu yana, ABD ve kurduğu koalisyon bir yandan, Irak ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi bir yandan, Suriye bir yandan, İran bir başka yandan bu birime karşı askeri mücadele verdiği halde bu birim hâlâ ayakta. DAİŞ, kendine biat etmeyen herkesi kâfir ilan ediyor (yani tekfirci). Şiilere ve Alevilere düşman, koyu bir mezhepçilik uyguluyor, İslam coğrafyasını bir iç savaşla tehdit ediyor.Kelle kesiyor, kendisinin Müslüman gördüğü kadınların dışındakileri cariye yapıp pazarda satışa çıkarıyor, müziği yasaklıyor, çocukları erkenden bu doğrultuda şartlandırmaya girişiyor. İslam’ın ağırlıklı olduğu coğrafyaya barbarlık bu kılıkta girdi!
Bir de Orta Amerika’da ve Latin Amerika’nın en büyük ülkelerinden Meksika’da devletin mafyalaşması ve çeteleşmesi var. En son Meksika’da 43 stajyer öğrencinin kaçırılıp ortadan kaldırılması olayıyla dünyanın gündemine oturan bir devlet-mafya iç içeliği, dehşet verici bir şiddeti ülkeye ve bölgeye hâkim kılmış durumda. 2007’den bugüne uyuşturucu bağlantılı sokak savaşlarında ölü sayısı 85 bin! O tarihten bu yana faili meçhul cinayetler ise 23 bin!
Barbarlık daha şimdiden kapımızda, bazı coğrafyalarda evimizde! Bütün bunların ardında kapitalizmin dünya çapında yaşadığı devasa ekonomik krizin ve bunun yol açtığı derin uygarlık krizinin yattığını görmemek mümkün mü? Devrimci İşçi Partisi, dünyanın geleceğinin barbarlığa teslim edilmesine karşı savaşın sosyalizm için mücadeleyi gerektirdiğini söylüyor. 2014 bunu doğruladı. 2015’i ve onu izleyen yılları 2014’e benzemekten kurtarmak hepimizin ellerinde. Gelin işçi sınıfı saflarında savaşalım. Çünkü gelecek artık bugün oldu: ya sürekli devrim, ya barbarlık!